Uyuşturucu Madde İmal ve Ticareti Suçunun Unsurları: Hukuki Değerlendirme​

Uyuşturucu madde imal veya ticareti suçları, toplum sağlığını doğrudan tehdit ettiği için ceza hukukunda en ağır yaptırımlara bağlanan fiiller arasındadır. Bu alandaki en kritik tartışma, ele geçen uyuşturucunun kişisel kullanım amacıyla mı yoksa ticari amaçla mı bulundurulduğunun belirlenmesidir. Uygulamada miktar önemli bir göstergedir; ancak tek başına yeterli görülmez ve paketleme, hassas terazi, satışa hazırlık, iletişim kayıtları, para hareketleri, ihbarın doğrulanması ve ele geçirme koşulları birlikte değerlendirilir. Failin kullanıcı olduğuna dair biyolojik bulgular veya geçmiş tedbir süreçleri, kullanım amacı yönünden güçlü bir veri oluşturabilse de, ticaret delilleri baskınsa nitelendirme ticaret suçuna kayabilir. İthal – ihraç -nakil ayrımı, kargo/posta gönderileri ve sınır yakalamaları gibi senaryolarda suçun hangi seçimlik hareketle gerçekleştiğini tespit etmeyi gerektirir. Ruhsata tabi maddeler ve üretimde kullanılan öncül kimyasallar bakımından ise tartışma çoğu kez “madde var mı”dan ziyade “izin ve uyum yükümlülükleri doğru işletildi mi” sorusuna odaklanır. Etkin pişmanlık, zamanlama ve sağlanan somut faydaya göre cezada indirim veya cezasızlık sonucuna yol açabilen, dosyanın seyrini değiştiren bir kurumdur. Bıçak, delil setinin bütüncül analizini yaparak hem ceza yargılaması stratejisini hem de gerekiyorsa izin/uyum boyutunu birlikte ele alan hukuki destek sunmaktadır.

Uyuşturucu uyarıcı madde ticareti eroin afyon morfin koka yaprağı kokain hint keneviri sentetik depresan hukuk avukat emdirilmiş ruhsata bağlı

Uyuşturucu İmal veya Ticareti Suçu ve Cezası

Uyuşturucu madde imal ve ticareti suçu, ceza hukukunun en ağır yaptırım tehdidi taşıyan alanlarından biridir. Bu suç tipinin “sert” karakteri, yalnızca öngörülen hapis sürelerinden değil; soruşturma evresinde uygulanan koruma tedbirlerinin (arama, elkoyma, iletişimin tespiti, tutuklama gibi) yaygınlığından, delil değerlendirmesinde teknik raporların belirleyici olmasından ve eylemin hangi suç tipine girdiğinin çoğu zaman ince bir çizgi üzerinden tartışılmasından da kaynaklanır. Uygulamada en kritik mesele, somut fiilin “kullanma amacıyla bulundurma” hattında mı kalacağı, yoksa “ticaret/sağlama” hattına mı taşacağıdır. Çünkü “satma”, “başkasına verme”, “nakletme”, “depolama”, “satışa arz” gibi seçimlik hareketlerin pek çoğu, ilk bakışta kullanım suçuyla kesişen bir görünüm gösterebilir; özellikle yakalama anı, maddenin ele geçiriliş yeri ve miktar, sanığın geçmişi, iletişim kayıtları ve paketleme unsurları bir araya geldiğinde vasıflandırma kader belirler.

Kullanma ile Ticaret Arasındaki İnce Çizgi: Manevi Unsur Tartışmasının Merkezîliği

Uyuşturucu madde imal ve ticareti suçunun ana tartışma ekseni, çoğu olayda “maddenin hangi amaçla bulundurulduğu” sorusuna dayanır. Satın alma, kabul etme ve bulundurma gibi hareketler, hem ticaret suçunda hem de kullanma suçunda bir görünüm kazanabilir. Bu nedenle vasıflandırma, çoğu kez failin iç dünyasına ilişkin bir amaç analizine dönüşür. Ancak ceza yargılaması, “iç dünya”yı doğrudan ölçemez; bu yüzden amaç, delillerin toplamından çıkarılır. Uygulamada hâkim ve savcıların dayandığı ölçütler, tek bir delile değil, “delil demeti”ne bakmayı gerektirir. Yargıtay’ın tekrar ettiği temel ilke şudur: Miktar önemlidir ama tek başına kader belirleyici değildir; paketleme, satışa hazırlık, iletişim içerikleri, sanığın kullanım alışkanlığı, ele geçirme yeri ve ihbar/istihbarat altyapısı gibi unsurlar birlikte değerlendirilmelidir.

Bu çerçevede Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun uyuşturucu ticareti mi yoksa kullanma amacıyla bulundurma mı tartışmasını ele alan kararlarında, “miktar + yakalanma koşulları + diğer deliller” üçlüsünün birlikte okunması gerektiği açıkça vurgulanır. Örneğin, feribottan inerken yakalanan sanığın elindeki poşette bulunan esrar bakımından, satma/başkasına verme gibi kullanma dışı amaca ilişkin delil elde edilemediği tartışmasında, uyuşmazlık “ticaret mi, kullanma mı” ekseninde çözülmüştür (Yargıtay CGK, 22.10.2013, E.2012/10-1335, K.2013/423).

Bireysel Kullanma Alışkanlığı: Lehe Bir Veri mi, Aleyhe Bir İşaret mi?

Failin uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma alışkanlığı, uygulamada iki farklı biçimde rol oynar. Birinci rol, lehe yöndedir: Kişinin bağımlı olduğuna veya düzenli kullandığına ilişkin tıbbi bulgular, geçmişte aynı nedenle soruşturma/denetimli serbestlik süreçleri, kan-idrar analizleri, kullanma amacını destekleyebilir. İkinci rol ise aleyhe yöndedir: Kişinin uzun süreli kullanıcı olması, “çok miktarda bulundurma”yı da normalleştiren bir argüman hâline getirilebilir; bu durumda mahkeme, miktarın “olağan tüketim”in üzerinde olup olmadığına daha hassas yaklaşır. Bu ikili etki, “kullanıcı olmak otomatik olarak kullanma suçunu doğurur” gibi kestirme bir çıkarımı engeller. Yargıtay uygulamasında, kullanıcı olduğuna dair bilimsel bulgular önemli olmakla birlikte, ticaret delilleri baskınsa vasıflandırma yine ticaret yönüne kayabilir; tersi durumda ise sırf miktar üzerinden ticaret kurulması kuşku doğurabilir.

Kişisel Kullanım Miktarı: Ölçüt Arayışı ve Yanıltıcı Konfor

Kişisel kullanım miktarı tartışmaları, uygulamada “kolay bir sayı” arayışını doğurur. Oysa Yargıtay içtihatlarında, kesin bir “gram cetveli” yerine, somut olayın özelliklerine göre tüketim olasılığı üzerinden gidildiği görülür. Esrar için bir doz ve günlük doz sayısı üzerinden yapılan kabuller; eroin için miligram düzeyinde doz ve günlük tüketim varsayımları; bağımlılık düzeyi ve kullanım sıklığı gibi değişkenler, dosyadan dosyaya farklı ağırlık kazanır. Buradaki risk şudur: Bir mahkeme, sırf miktarı yüksek bulduğu için ticarete kayabilir; başka bir mahkeme, sırf kullanıcı olduğuna inanarak ticaret ihtimalini hafife alabilir. Bu nedenle pratikte doğru yaklaşım, miktarı “başlangıç verisi” kabul edip, diğer delillerle birlikte değerlendirmektir.

Ceza Genel Kurulu’nun çeşitli kararlarında, uyuşturucunun ele geçiriliş şekli, ihbarın içeriği, sanığın geçmişi ve kullanım iddiasının doğrulanabilirliği gibi unsurlar, miktarın nasıl okunacağını belirler (Yargıtay CGK, 22.10.2013, E.2012/10-1335, K.2013/423).

Maddenin Ele Geçirilme Biçimi: “Ulaşılabilirlik” ve “Gizleme” Ayrımı

Kullanma amacıyla bulunduran kişiler çoğu zaman maddeyi hızlı ulaşabilecekleri yerlerde tutar: cebinde, çantasında, evde kolay erişilen bir çekmecede, aracın sürücü yanındaki bölmesinde. Buna karşılık ticaret amacıyla bulundurma iddiasında, maddenin saklanma biçimi daha “gizleyici” olur: ayrı depo, samanlık, ev dışı saklama alanları, balyaların altı, tarlada belirli noktalar, işyeri deposu gibi. Bu genelleme tek başına hüküm kurdurmaz; fakat diğer delillerle birleştiğinde vasıflandırma yönünü etkiler. Örneğin, bir internet kafe işletmecisinin işyerinde, herkesin erişebileceği çekmecede yüksek miktarda paketli uyuşturucu bulunması, “ticarete elverişli bulundurma” okumasını güçlendirir; bir öğrencinin üzerinde, tek parça hâlinde, paketleme unsuru olmadan bulunan madde ise çoğu zaman “kullanma” hattında tartışılır.

Paketleme, Hassas Terazi, Poşet, Folyo: “Satışa Hazırlık” Delilleri

Uygulamada en güçlü ticaret delilleri, “satışa hazırlık” emareleridir. Hassas terazi, kilitli poşetler, çok sayıda aynı gramajda paket, paketleme makinesi, folyo ruloları, paketleme sırasında kullanılan makas/bıçak ve üzerinde kalıntı tespiti; bunların bir arada bulunması, ticaret amacını destekler. Buna karşılık bu araçların yokluğu, tek başına “kullanma” sonucuna götürmez; ancak ticaret iddiasını zayıflatır. Yargıtay’ın özellikle “tape/iletişim içerikleri yoksa, satışa hazırlık unsurları da yoksa, sadece miktar üzerinden ticarete gitmek” konusundaki hassasiyeti, kararlarında tekrar eder. Bu hassasiyet, kuşku ilkesinin (şüpheden sanık yararlanır) uyuşturucu dosyalarında da canlı tutulması bakımından önemlidir.

İhbar ve İstihbarat Çalışmaları: Delil mi, Başlangıç Şüphesi mi?

İhbar, çoğu kez soruşturmayı başlatan kıvılcımdır; ancak ihbarın kendisi, tek başına mahkûmiyet için yeterli delil değildir. İhbarın doğrulanması, somut delillerle desteklenmesi gerekir. Bazı dosyalarda ihbar ayrıntılıdır: eşkâl, güzergâh, zaman, taşıma yöntemi, alıcılar, satış biçimi gibi. Bu durumda ihbarın doğrulanması daha kolay olur; ancak yine de doğrulama gerçekleşmeden sırf “ihbar var” diye ticarete mahkûmiyet hukuken risklidir. Ceza Genel Kurulu’nun yukarıda anılan kararında da tartışma, ihbarın içeriği ile ele geçirme koşullarının birlikte nasıl okunacağı üzerine kurulmuştur (Yargıtay CGK, 22.10.2013, E.2012/10-1335, K.2013/423).

HTS, Tape, Mesajlaşma Kayıtları: “İletişim İçeriği”nin Kritik Rolü

Modern uyuşturucu dosyalarında vasıflandırmayı belirleyen en güçlü veri, iletişim içerikleridir. Telefon görüşmeleri, mesajlaşma uygulamaları, HTS kayıtları, baz istasyonu verileri, anlık mesaj ekran görüntüleri, kripto ödeme talimatları, “paket”, “mal”, “”, “çay”, “kargo” gibi kod kelimelerle yürüyen pazarlıklar; dosyaya girdiğinde ticaret iddiası güçlenir. Ancak burada iki teknik-hukuki risk vardır. Birincisi, kod kelimelerin yanlış yorumlanmasıdır. İkincisi, içerik olmadan, yalnızca görüşme yoğunluğu üzerinden “ticaret var” sonucuna gidilmesidir. Uygulamada doğru yöntem, iletişimi somut yakalama ve fiziki delillerle eşleştirmektir: Aynı gün aynı saatte yapılan görüşme, hemen ardından belirli noktada buluşma, buluşma sırasında teslim, teslim sonrası para transferi gibi zincir kurulduğunda delil değeri yükselir.

Konusu: Uyuşturucu ve Uyarıcı Madde Kavramı ve “Tanımsızlık” Meselesi

Uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin neler olduğu, kanunda tek tek sayılarak değil; daha çok özel kanunlar, uluslararası sözleşmeler ve idari düzenlemelerle şekillenen bir alan olarak karşımıza çıkar. Ceza hukuku bakımından kritik mesele, maddenin gerçekten uyuşturucu/uyarıcı nitelikte olup olmadığının bilimsel yöntemlerle saptanmasıdır. Bu nedenle kriminal laboratuvar raporları, bilirkişi incelemeleri ve numune alma-usulü, uyuşturucu dosyalarının “omurgası”dır. Kanunda tanım yapılmaması, uygulamayı raporların doğruluğuna daha fazla bağımlı hâle getirir. Bu da zincirleme bir sonucu doğurur: Numune alma, muhafaza, analiz, raporun gerekçeli olması ve savunmanın raporu tartışabilmesi hayati önem kazanır.

Ruhsat Meselesi: “Yasaklı Madde” ile “Ruhsata Tabi Madde” Ayrımı

Bir maddenin uyuşturucu/uyarıcı olması, o maddeyle her koşulda işlem yapmanın suç olduğu anlamına gelmez. Bazı maddeler hiçbir şekilde ruhsatlanamaz; bazıları ise belirli tıbbi ve bilimsel amaçlarla ruhsat/izin kapsamında üretilebilir, ithal edilebilir, satılabilir veya depolanabilir. Bu ayrım, özellikle eczacılık faaliyeti, ilaç sanayii, laboratuvarlar ve kimyasal tedarik zinciri bakımından önemlidir. Bu dosyalarda tartışma, çoğu zaman “madde var mı yok mu”dan ziyade “ruhsata uygun mu, izin prosedürü doğru işletilmiş mi, kayıt yükümlülükleri yerine getirilmiş mi” düzlemine kayar. Bu nedenle, sağlık sektörü aktörleri bakımından ceza soruşturması, aynı anda idari uyum tartışmasına dönüşebilir.

İmal, İthal, İhraç: Sınır Aşan Boyut ve “Nakil” Tartışması

İmal, uyuşturucu maddenin elde edilmesini mümkün kılan işlemleri kapsar; arıtma, dönüştürme, sentez, karışım elde etme gibi süreçler, çoğu olayda teknik bilirkişi değerlendirmesi gerektirir. İthal ve ihraç ise sınır aşan hareketlerdir ve yakalama anının niteliği belirleyici olur. Örneğin bir araç, başka ülkeden gelip Türkiye’den transit geçerken yakalanırsa, her somut olayda “ithal mi, nakil mi” tartışması doğabilir. Posta/kargo ile gönderme hâllerinde de “ihraç” tartışması önem kazanır; çünkü fiilen taşıyanın kim olduğu, gönderici-alıcı zinciri ve kontrol alanı, sorumluluğun kurulmasında etkili olur. Bu dosyalar, çoğu zaman uluslararası adli yardımlaşma, karşı ülke soruşturması ve delil paylaşımı gibi süreçlerle iç içe yürür.

Ticaret: Satış, Satışa Arz, Başkasına Verme, Sevk, Nakletme, Depolama

Ticaret suçunun ikinci hali, ülke içindeki ticari faaliyetlerdir. Satış, bedel karşılığı devirdir; satışa arz, satma iradesini dış dünyaya yansıtan hazırlık davranışlarıdır; başkasına verme, bedelsiz devirdir. Sevk ve nakletme, fiilin nasıl gerçekleştirildiğine göre ayrışır: Sevkte “gönderme/yollama”, nakletmekte “bizzat götürme” öne çıkar. Depolama ise, maddenin belirli bir yerde tutulmasıdır. Burada kritik nokta şudur: Bu hareketlerin her biri, “kullanma dışı amaç” taşıdığı ölçüde ticaret hattını güçlendirir. Ancak “kullanma dışı amaç” her zaman açık bir itirafla ortaya çıkmaz; çoğu zaman paketleme, dağıtım ağı, müşteri trafiği, iletişim kayıtları ve para hareketleriyle ispatlanır.

Uyuşturucu Üretiminde Kullanılan Maddeler: Öncül Kimyasallar ve İzin Rejimi

Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmayan; fakat üretimde kullanılan kimyasallar bakımından suç tipi ayrı bir risk alanıdır. Bu maddeler, çoğu zaman sanayi ve laboratuvar tedarik zincirinde meşru amaçlarla bulunabilir. Bu nedenle soruşturma, “maddenin meşruiyeti” ile “maddenin nihai kullanım amacı” arasındaki bağlantıyı arar. İthal/imal izni, kayıt sistemi, stok takibi, satış kayıtları ve denetim raporları; ceza sorumluluğunu doğrudan etkileyebilir. Bu dosyalarda savunmanın odağı, çoğu zaman “izin prosedürleri” ve “kurumsal uyum” olur.

Örgütlü İşlenme ve Nitelikli Hâller: Ceza Riskinin Katlanması

Uyuşturucu imal ve ticareti suçlarında nitelikli hâller, ceza riskini dramatik biçimde büyütür. Suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi, terör amacıyla örgüt bağlantısı iddiası, belirli tür maddeler (örneğin eroin, kokain gibi) ve kamuya açık hassas bölgeler (okul çevresi gibi) uygulamada en çok tartışılan nitelikli hâllerdir. Nitelikli hâl iddiası ortaya atıldığında, savunma yalnızca “madde var/yok” düzleminde değil, “satışa arz nerede oldu”, “yakalanma yeri ile hassas bölge arasındaki mesafe ve fiilin o bölgede gerçekleşip gerçekleşmediği” gibi teknik ayrıntılarda da çalışmak zorundadır. Nitekim uygulamada, okul çevresi gibi bir nitelikli hâlin, her dosyada otomatik uygulanmadığı; fiilin o bölgede satışa arz/dağıtım faaliyetiyle bağlantısının ayrıca kurulması gerektiği görülür (Yargıtay 10. CD, 24.04.2023, E.2023/5078, K.2023/3532).

Somut Olay Kurguları Üzerinden Vasıflandırma: “Kuşku”nun Yönetimi

Birinci kurgu: Sanık, sokakta yapılan önleme aramasında üzerinde farklı türde maddelerle yakalanır; idrar tahlilinde bir maddeye rastlanır ama diğerine rastlanmaz; ele geçen miktar kullanım sınırının üstündedir; sanık “bilmiyordum” der. Bu senaryoda mahkeme, hem ticaret hem kullanım ihtimalini aynı anda tartışır; idrar sonucu, tür farkı, miktar ve savunmanın hayatın olağan akışına uygunluğu birlikte değerlendirilir (Yargıtay 10. CD, 16.04.2025, E.2023/5615, K.2025/3378).

İkinci kurgu: Sanık, belirli bir ihbar üzerine yakalanır; üzerinde yüksek miktar madde vardır; ancak iletişim içeriklerinde satacağına dair açık/örtülü ibare yoktur; kullanıcı olduğuna dair bilimsel bulgular bulunur. Bu durumda sırf miktar ve ihbarla ticarete gitmek, kuşku doğurur; zincirleme suç gibi artırımlar bakımından ayrıca dikkat gerekir (Yargıtay CGK, 22.10.2013, E.2012/10-1335, K.2013/423).

Üçüncü kurgu: Sanık hakkında satış yaptığına dair tanık beyanı vardır; ancak madde ele geçirilememiştir; teknik tespit yoktur; yalnızca ikrar vardır. Bu senaryoda mahkûmiyetin sırf soyut beyana/ikrara dayanması, hukuka aykırılık riski taşır. Nitekim uyuşturucu maddenin ele geçirilememesi ve teknik yöntemlerle tespit edilememesi hâlinde, yalnızca ikrara dayalı mahkûmiyetin bozulduğu örnekler vardır (Yargıtay 10. CD, 17.12.2018, E.2018/5513, K.2018/9413).

Bilirkişi, Numune Alma, Zincirleme Muhafaza: Teknik Alanın Ceza Yargısındaki Ağırlığı

Uyuşturucu dosyalarında bilimsel rapor, yalnızca “madde uyuşturucu mu değil mi” sorusuna yanıt vermez; aynı zamanda net miktar, saflık oranı, etken madde türü gibi veriler üzerinden vasıflandırma tartışmasına doğrudan etki eder. Bu nedenle numune alma işleminin usule uygun yapılması, numunenin doğru şekilde muhafaza edilmesi, raporun çelişki içermemesi, savunmanın raporu tartışabilmesi ve gerektiğinde ek rapor/karşı bilirkişi taleplerinin değerlendirilmesi gerekir. Aksi hâlde teknik süreçteki bir hata, maddi gerçeğe ulaşmayı zedeler ve hükmün isabetini düşürür.

Etkin Pişmanlık: Zamanlama, Gönüllülük ve Sağlanan Fayda

Etkin pişmanlık, uyuşturucu dosyalarında çoğu zaman “kritik eşik”tir. Soruşturma başlamadan önce yapılan bildirim ile soruşturma başladıktan sonra yapılan yardım arasında sonuçlar farklılaşır. Kişinin verdiği bilginin gerçekten yakalamaya/el koymaya elverişli olup olmadığı, gönüllülük taşıyıp taşımadığı ve sağlanan katkının ağırlığı, indirim/cezasızlık rejimini belirler. Burada pratik sorun, bazı dosyalarda sanığın “zaten bilinen” bir bilgiyi sunup sunmadığıdır; bu durumda katkının somut fayda üretip üretmediği titizlikle tartışılmalıdır.

Müsadere ve Malvarlığı Boyutu: Paranın İzini Sürme

Uyuşturucu ticareti iddialarında soruşturma, giderek daha fazla malvarlığı boyutuna kaymaktadır. Banka hareketleri, kripto varlık cüzdanları, başkası adına açılmış hesaplar, POS/IBAN kullanımı, araç ve taşınmaz edinimleri, “suçtan kaynaklanan malvarlığı değerleri” tartışmasını doğurur. Burada delil standardı, sadece “şüphe” değil, müsadereye elverişli bir ilişki kurmayı gerektirir. Bu başlık, hem ceza yargılamasının sonucunu hem de kişinin ekonomik geleceğini belirleyebileceği için, dosyada ayrı bir uzmanlık ve titiz çalışma gerektirir.

Re’sen Takip ve Soruşturmanın Dinamiği: İlk Anın Önemi

Uyuşturucu imal ve ticareti suçlarında takip şikâyete bağlı değildir; kamu otoritesi re’sen hareket eder. Bu özellik, “ilk an”ı çok daha kritik hâle getirir. Yakalama anındaki tutanaklar, arama kararının kapsamı, önleme aramasının dayanağı, el koyma işleminin usulü, ifade alma sürecindeki hak hatırlatmaları, müdafi yardımının etkinliği; ileride telafisi zor sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle uygulamada, dosyanın yönünü belirleyen çoğu kritik hata, olayın ilk saatlerinde yapılır.

Sayısal Veriler ve Politika Bağlamı: Dosyaların Artışı, Yaklaşımların Sertleşmesi

Uyuşturucu dosyalarının sayısal olarak artması, yargısal refleksleri de etkiler: tutuklama tedbirinin daha sık uygulanması, iletişim tespit tedbirlerine daha fazla başvurulması, örgüt iddialarının daha yaygın kurulması gibi. Ancak bu sertleşme, delil standardının gevşemesi anlamına gelmemelidir. Ceza yargılamasında “kuşku” her zaman yönetilmesi gereken bir olgudur; kuşku giderilemiyorsa hüküm sanık aleyhine kurulamaz. Ceza Genel Kurulu’nun uyuşturucu ticareti-kullanma ayrımında sıkça işaret ettiği prensip de, aslında bu çizgiyi korumaya yöneliktir (Yargıtay CGK, 22.10.2013, E.2012/10-1335, K.2013/423).

Hukuki Destek: Ceza Savunması ile Uyum Danışmanlığının Birleştiği Alan

Uyuşturucu madde imal ve ticareti suçları, yalnızca klasik ceza savunması pratiğini değil; aynı zamanda idari uyum, ruhsat/izin rejimi ve kurumsal risk yönetimini de gerektirebilir. Özellikle eczacılık, sağlık hizmetleri, laboratuvarlar ve kimyasal tedarik zinciri içinde faaliyet gösteren aktörler bakımından, soruşturmanın hem ceza hem idari boyutu birlikte yürür. Bıçak, uyuşturucu suçları soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde etkin savunma ve temsilin yanında; ruhsata tabi uyuşturucu/psikotrop maddelerin üretimi, ithalatı, satışı ve denetimi gibi alanlarda mevzuata uygunluk ve izin süreçlerine ilişkin danışmanlık perspektifini de bir arada ele alarak, dosyayı “tek boyutlu” değil “bütüncül” bir risk alanı olarak yönetmeyi hedefler.

Bu yazı genel bilgilendirme amaçlıdır; somut olayın niteliğine göre delil seti, vasıflandırma ve uygulanacak hükümler değişebilir. Uyuşturucu imal ve ticareti iddiası içeren bir dosyada, erken aşamada dosya stratejisi kurulması; iletişim, teknik rapor, yakalama tutanağı ve malvarlığı başlıklarının birlikte değerlendirilmesi, hak kayıplarını önlemenin en etkili yoludur.

Güncellenmiş ve Geliştirilmiş Versiyon: © Bıçak, V. (2019) “Ekonomik Çıkar Amacıyla İşlenen Suçların Ülkemiz Ekonomisi Açısından Değerlendirilmesi”,  Türk- Kore Ceza Hukuku Günleri, 23-24 Eylül 2019, Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara.

/ Ceza Hukuku, Görüşler / Düşünceler / Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Comments

No comments yet.

Send Comment