Epstein dosyaları, çocukların cinsel istismarının bireysel bir suçtan ziyade ekonomik güç, sosyal nüfuz ve sınır aşan örgütlenme ile birleşebilen karmaşık bir yapı olduğunu göstermektedir. Dosyalarda ortaya çıkan devşirme, taşıma, barındırma ve sistematik istismar pratikleri, Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi kapsamında ağırlaştırılmış istismar örnekleriyle büyük ölçüde örtüşmektedir. Mağdur ifadeleri, uçuş kayıtları ve dijital deliller gibi materyaller, istismarın süreklilik ve organizasyon düzeyini ortaya koyarak hem ceza hukuku hem de önleyici politika alanlarında önemli zafiyetleri işaret etmektedir. Epstein vakası, çocukların cinsel istismarına karşı yalnızca cezai yaptırımların yeterli olmadığını, koruyucu ve risk odaklı mekanizmaların güçlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Türkiye bakımından insan ticareti ve çocuk istismarı suçlarının kesişim alanlarının daha görünür hâle getirilmesi, dijital delil kapasitesinin artırılması ve mağdur odaklı destek sistemlerinin geliştirilmesi acil bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, çocuk oyun alanlarına yetişkin girişinin sınırlandırılması ve cinsel suçlulara yönelik risk temelli izleme modelleri gibi uluslararası uygulamalar, koruyucu güvenlik politikaları açısından değerlendirilebilir. Epstein dosyaları, çocukların korunmasında hukuki normlar kadar kurumsal koordinasyonun, veri paylaşımının ve çok disiplinli yaklaşımın önemini de vurgulamaktadır. Bu çerçevede Bıçak, çocuk hakları, ceza hukuku ve uluslararası suçlarla mücadele alanındaki uzmanlığıyla, bu tür vakaların hukuki analizi ve politika geliştirme süreçlerinde profesyonel destek sunmaktadır.
Çocuğun Cinsel İstismarı: Epstein Dosyaları Örneği
Çocuğun cinsel istismarı, modern ceza hukukunun en ağır ve en fazla toplumsal duyarlılık uyandıran suç tiplerinden biridir. Çocuğun fiziksel, ruhsal ve cinsel bütünlüğünü ihlal eden her türlü fiil, yalnızca bireylerin değil, toplumun tamamının geleceğini hedef aldığı için son derece geniş kapsamlı bir koruma rejimine ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlamda Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi, çocuğun cinsel istismarını düzenleyen temel norm olup, çocukların beden dokunulmazlığının mutlak şekilde korunmasını amaçlayan sert yaptırımları içermektedir. Maddenin hem temel hem de nitelikli halleri, failin eylemi üzerindeki kast, mağdurun yaşı, istismar yöntemleri ve fail–mağdur ilişkisi gibi parametreleri dikkate alarak ağırlaştırılmış bir ceza politikası ortaya koymaktadır.
Son yıllarda dünya kamuoyunu derinden sarsan “Epstein dosyaları” ise küresel ölçekte çocukların cinsel istismarı suçunun nasıl organize, sistematik ve sınır aşan bir yapıya evrilebildiğini tüm açıklığıyla ortaya koymuştur. Jeffrey Epstein’a yönelik soruşturmalar, mağdur ifadeleri, uçuş kayıtları, sivil yargı dosyaları ve 2024–2025 yıllarında kademeli olarak kamuoyuna açıklanan belgeler, bir kişinin etrafında kurulan suç şebekesinin nasıl çok sayıda çocuğu manipülasyon, baskı, ekonomik vaatler ve hile yoluyla istismar ettiğini gözler önüne sermektedir. Epstein dosyaları; failin ekonomik gücü, uluslararası bağlantıları ve farklı ülkelerden yetişkinlerin yanı sıra çok sayıda çocuğun istismar edildiğine ilişkin iddialarıyla, çocuk istismarı suçunun uluslararası ceza hukuku bakımından taşıdığı boyutları anlamak için özel bir örnek teşkil etmektedir.
Bu çalışmada Epstein dosyaları, TCK’nın 103. maddesi ışığında sistematik biçimde ele alınacaktır. Epstein vakasında ortaya çıkan fiillerin Türk hukuku bakımından nasıl nitelendirilebileceği, hangi davranışların TCK m.103 kapsamına girdiği, nitelikli hallerin nasıl değerlendirilmesi gerektiği ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilirliği tartışılacaktır. Ayrıca olayların uluslararası niteliği, Türk hukukunun yargı yetkisi ilkeleri çerçevesinde değerlendirilecek; insan ticareti (TCK m.80), cebir – tehdit – hile gibi diğer suç tipleriyle olan kesişimler analiz edilecektir.
Epstein dosyaları aynı zamanda, çocukların cinsel istismarıyla mücadelede yalnızca ulusal düzenlemelerin değil, uluslararası işbirliğinin, etkin soruşturma tekniklerinin, mağdur odaklı yaklaşımın ve güçlü kurumsal yapının önemini göstermektedir. Bu nedenle çalışmada, Türk hukukunda m.103 kapsamında yürütülen soruşturmalarda delil toplama yöntemleri, mağdur ifadelerinin güvenirliği, psikososyal destek mekanizmaları ve uluslararası ceza adli yardımlaşması gibi alanlarda karşılaştırmalı değerlendirmelere de yer verilecektir.
Bu yazı; Epstein dosyalarını yalnızca bir vakıa incelemesi olarak değil, TCK m.103 kapsamında çocukların cinsel istismarı suçu hakkında daha geniş bir kavramsal çerçeve kurmak, normatif yapının güçlü ve zayıf yönlerini tespit etmek ve uluslararası örneklerden hareketle Türk hukukuna yönelik politika ve reform önerileri geliştirmek amacıyla ele almaktadır.
Epstein Dosyalarının Genel Çerçevesi
Jeffrey Epstein, dünya kamuoyunun dikkatini ilk kez 2005 yılında Florida’nın Palm Beach bölgesinde yürütülen soruşturmalarla üzerine çeken, geniş ekonomik gücü, uluslararası ilişkiler ağı ve ayrıcalıklı sosyal çevresiyle tanınan bir iş insanıdır. Bu soruşturmalar kapsamında ortaya çıkan mağdur ifadeleri, Epstein’ın reşit olmayan kız çocuklarını “masaj” bahanesiyle evine çağırarak sistematik şekilde cinsel istismara maruz bıraktığını ortaya koymuştur. 2008 yılında sadece kısmi bir suçlamadan mahkûm edilmesi, kamuoyunda ciddi tartışmalara yol açmış; 2019 yılında New York Güney Bölgesi Federal Savcılığı tarafından yeniden tutuklanması ise olayların kapsamını çok daha geniş bir bağlama taşımıştır. Epstein’ın cezaevinde ölmesi, soruşturmanın tamamının yargı önüne taşınmasını engellemiş; buna rağmen 2024 ve 2025 yıllarında kademeli olarak açıklanan kapsamlı belgeler, olayların uluslararası niteliğini, organize yapısını ve mağdur sayısının büyüklüğünü ortaya koymuştur.
“Epstein Files” ifadesi, tek bir dosyaya değil, farklı dönemlerde ortaya çıkan binlerce sayfalık farklı doküman grubuna işaret etmektedir. Bu belgeler arasında mağdur ifadeleri, FBI soruşturma raporları, federal iddianameler, sivil dava dosyaları, uçuş kayıtları, Epstein’ın günlükleri ve ajandaları, dijital materyaller ve Ghislaine Maxwell davası kapsamında elde edilen deliller bulunmaktadır. Bu belgelerin hukuki değeri birbirinden farklı olup, bazıları doğrudan delil niteliği taşırken bazıları yalnızca iddia veya tanıklık seviyesinde dolaylı delillerdir. Bu nedenle Epstein dosyalarının hukuki olarak değerlendirilmesi, her belgenin niteliğine ve bağlamına göre ayrıntılı bir analiz gerektirmektedir.
Mağdur ifadeleri ve tanık beyanları, Epstein’ın istismar faaliyetlerini bireysel bir fail gibi değil, hiyerarşik ve örgütsel bir yapı içinde yürüttüğüne işaret etmektedir. Mağdur profillerinin benzerliği, devşirme yöntemlerinin sistematik niteliği, ekonomik vaatler ve manipülasyon tekniklerinin tekrarlanması, olayların rastlantısal ya da münferit eylemlerden ibaret olmadığını göstermektedir. Bu yapı içinde bazı kadınların Epstein adına mağdurlarla ilk teması sağladıkları, çocukların “kolay kazanç”, “ünlü çevrelerle tanışma” veya “modellik fırsatları” gibi vaatlerle istismar sürecine çekildiği beyan edilmiştir. Bu yöntem, TCK m.103 bakımından “hile” unsurunu somutlaştıran önemli bir örnektir.
Epstein dosyalarındaki en kritik mekanlardan biri ise Karayipler’deki Little St. James, yani kamuoyunda bilinen adıyla Epstein Adasıdır. Epstein tarafından satın alınan ve uzun yıllar boyunca dış dünyaya kapalı olarak kullanılan ada, soruşturmalarda iddia edilen birçok istismar fiilinin merkezi olarak ortaya çıkmaktadır. Adanın coğrafi izolasyonu, özel güvenlik yapısı, kamera sistemleri, bağımsız yapılar ve kontrollü giriş–çıkış düzeni, mağdurlar üzerinde fiili hakimiyet kurulmasını kolaylaştırmış; kolluk kuvvetlerinin erişimini ise zorlaştırmıştır. Mağdur ifadelerinde çocukların Epstein’ın özel uçakları veya tekneleriyle adaya götürüldüğü, burada Epstein ve yardımcıları tarafından gözetim altında tutuldukları ve istismara maruz bırakıldıkları aktarılmaktadır. Bu yönüyle ada, TCK bakımından yalnızca m.103 kapsamında cinsel istismar suçunun işlendiği bir yer değil, aynı zamanda TCK m.80’de düzenlenen insan ticareti suçunun unsurlarını da karşılayabilecek bir organizasyon merkezi niteliğindedir.
Adanın fiziksel ve operasyonel yapısı, failin mağdur üzerindeki kontrolünü güçlendirmiş, mağdurun kaçma veya yardım isteme imkanını fiilen ortadan kaldırmış, böylece cebir, tehdit veya hile unsurlarının etkisini artırmıştır. Ayrıca adanın failin özel mülkü olması, istismarın süreklilik kazanmasına ve mağdurların zincirleme şekilde defalarca istismara uğramasına ortam hazırlamıştır. Uçuş kayıtlarında ve deniz ulaşımı manifestolarında adaya yapılan çok sayıda seyahat bulunması, suç faaliyetlerinin sürekliliğini destekleyen önemli veri kaynaklarından biridir.
Epstein dosyalarının uluslararası boyutu, yalnızca adanın fiziksel özellikleriyle sınırlı değildir. Epstein’ın ABD dışındaki Paris, Londra, Doğu Karayipler ve Orta Amerika bağlantıları, mağdurların sınır aşan şekilde taşındığı yönündeki iddiaları güçlendirmektedir. Bu durum, çocukların cinsel istismarıyla mücadelede uluslararası işbirliği mekanizmalarının, adli yardımlaşmanın ve devletler arası koordinasyonun zorunluluğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Tüm bu olgular, Epstein dosyalarının çocukların cinsel istismarı suçunun yalnızca bireysel bir saldırı değil; ekonomik güç, sosyal nüfuz, uluslararası hareketlilik ve organize yapı unsurlarının birleştiği çok boyutlu bir suç türü olarak incelenmesi gerektiğini göstermektedir. Bu nedenle Epstein vakası, TCK m.103 açısından hem normatif hem de uygulamaya ilişkin önemli karşılaştırmalı hukuk tartışmaları oluşturabilecek niteliktedir.
TCK m.103 Çocuğun Cinsel İstismarı: Normatif Çerçeve
TCK’nın 103. maddesi, çocuğun cinsel istismarını düzenleyen temel norm olup, çocukların beden bütünlüğünün ve cinsel dokunulmazlığının mutlak surette korunması amacıyla hazırlanmıştır. Madde, hem “yalın hâl” hem de “nitelikli hâller” şeklinde ayrıntılı bir düzenleme içerir. Kanun koyucu, 18 yaşından küçük herkesin çocuk kabul edildiği (TCK m.6) sistemde, çocuğa yönelik cinsel fiilleri toplumsal düzeni ve bireysel hakları doğrudan tehdit eden ağır suçlar arasında konumlandırmıştır. Bu kapsamda m.103, ulusal ceza hukukunun çocuk koruma politikasının çekirdeğini oluşturmaktadır.
Madde 103’ün Kapsamı ve Suç Tipinin Yapısı
TCK m.103, cinsel istismarı iki ana kategori altında düzenlemektedir: Cinsel davranışın çocuğa karşı gerçekleştirilmesi (yalın hâl) ve cebir, tehdit, hile veya bazı sosyal ilişkilerin kötüye kullanılması suretiyle işlenen daha ağır nitelikli hâller.
Yalın hâlde, çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış suç olarak kabul edilmektedir. Burada davranışın niteliği önem taşımaktadır. Organ veya cisim sokma yoluyla gerçekleştirilen fiiller, kanun tarafından daha ağır yaptırımla cezalandırılmaktadır. Çocuğun rıza gösterip göstermediği ise maddenin yapısı gereği hukuken dikkate alınmaz, zira çocukların cinsel davranışlara yönelik rızaları geçerli sayılmamaktadır. Bu yaklaşım, çocukların cinsel istismarı suçunun mutlak koruma esasına dayandığını göstermektedir.
Nitelikli hâller ise fail ile mağdur arasındaki ilişki, suçun işlenme şekli ve mağdurun içinde bulunduğu özel kırılganlık durumları dikkate alınarak cezanın artırılmasını öngörür. Örneğin, suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi, kamu görevinin kötüye kullanılması, mağdurun bakım ve gözetimi altında bulunması veya cebir, tehdit ve hile gibi araçların kullanılması durumunda daha ağır yaptırım uygulanmaktadır. Epstein dosyalarında ortaya çıkan hiyerarşik yapılanma, devşirme sistematiği ve fail–mağdur ilişkisindeki güç dengesizliği göz önüne alındığında, bu nitelikli hâllerin büyük kısmının somut olaylarla benzerlik taşıdığı görülmektedir.
“Çocuk” Kavramı ve Yaşa Bağlı Ayrımlar
Türk hukukunda çocuk, 18 yaşını doldurmamış herkes olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım hem TCK hem de Çocuk Koruma Kanunu bakımından uyumludur. Ayrıca 15 yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ceza hukuku koruması daha katıdır; bu yaş grubuna yönelik cinsel fiillerde rıza tartışması hukuken mümkün değildir.
Epstein dosyalarında mağdurların çoğunun 14–17 yaş aralığında olduğu iddia edildiği için, Türk ceza hukukunda bu yaş grubuna ilişkin değerlendirmede failin ceza sorumluluğu bakımından herhangi bir hafifletici unsur bulunmamaktadır. Aksine mağdurun yaşının küçüklüğü ve istismar yöntemlerinin niteliği, TCK m.103 bakımından cezayı artırıcı unsurların devreye girdiği bir durum oluşturmaktadır.
Rıza Tartışması ve Türk Ceza Hukukunda Geçersizliği
Cinsel istismarda rıza tartışması, çocukların cinsel davranışlara ilişkin “rıza gösterme” kapasitesine sahip olup olmadığına ilişkindir. TCK m.103 bakımından 15 yaşını doldurmamış çocuklar için rıza hukuken tamamen geçersizdir. 15–18 yaş aralığında ise rıza ancak failin suç işlemeye yönelik kastını ortadan kaldırmayacak şekilde sınırlı değerlendirilebilir. Failin ekonomik, sosyal veya psikolojik baskı oluşturarak mağduru yönlendirmesi hâlinde rızadan söz edilemez.
Epstein dosyalarında mağdurların maddi ihtiyaçlar üzerinden manipüle edilmesi, kariyer vaatleriyle kandırılması veya “kolay para kazanma” gibi psikolojik unsurlarla yönlendirilmesi, Türk ceza hukuku bakımından rızanın geçersiz sayılması için yeterli sebeplerdir. Dolayısıyla bu tür eylemler, m.103 çerçevesinde suçu ortadan kaldırıcı bir durum olarak değerlendirilemez.
Mağdurun Korunması ve İkincil Mağduriyetin Önlenmesi
Çocuk istismarı soruşturmalarında mağdurun korunması, ceza muhakemesinin temel ilkelerinden biridir. Türk hukukunda çocuğun ifadesinin uzman eşliğinde alınması, kimlik bilgilerinin gizlenmesi, psikolojik destek sağlanması ve ikincil mağduriyetin önlenmesi amacıyla özel düzenlemeler mevcuttur. Epstein dosyalarındaki mağdur ifadeleri ise genellikle yıllar sonra ortaya çıkmış; mağdurların korku, baskı, utanç veya ekonomik bağımlılık nedeniyle uzun süre sessiz kaldıkları görülmüştür. Bu durum, Türk hukukunda da sıkça karşılaşılan gecikmiş ifadenin güvenilirliği ve travma sonrası mağdur beyanının değerlendirilmesi konularının uluslararası düzeyde paralellik taşıdığını göstermektedir.
Epstein Dosyalarındaki Fiillerin TCK m.103 Bakımından Değerlendirilmesi
Epstein dosyalarında ortaya çıkan olgular, mağdur beyanları, dijital deliller, uçuş kayıtları ve mahkeme belgeleri birlikte değerlendirildiğinde, failin çocuklara yönelik eylemlerinin sistematik, süreklilik arz eden ve hiyerarşik bir yapılanma içinde gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu bölümde söz konusu fiiller, Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi açısından incelenmekte; istismarın temel ve nitelikli unsurları ışığında hukuki nitelendirme yapılmaktadır.
Fiil Unsuru ve Cinsel Davranışın Niteliği
Epstein dosyalarında mağdurların ifadeleri, cinsel davranışların hem “bedensel temas içeren” hem de “organ veya cisim sokma” şeklinde ağırlaştırılmış eylemlere uzandığını göstermektedir. TCK m.103 bakımından, çocuğa yönelik her türlü cinsel davranış suç teşkil eder; ancak cinsel organ veya cisim sokma fiili, nitelik itibarıyla daha ağır cezayı gerektiren bir durum olarak değerlendirilir.
Mağdur ifadelerinde, Epstein’ın çocukları “masaj” bahanesiyle bir odaya alarak cinsel davranışlarda bulunduğu, temasın ilerleyen aşamalarda penetrasyona dönüştüğü yönündeki beyanlar, m.103/1 ve m.103/2’nin temel kriterlerini karşılamaktadır. İstismarın yöntemsel olarak benzerlik göstermesi, failin bilinçli ve planlı şekilde hareket ettiğini, eylemlerin yalın nitelikte değil, suçun ağır biçimlerini içerdiğini göstermektedir.
Buna ek olarak, cinsel davranışların çoğu mağdurun ekonomik kırılganlığından yararlanılarak, manipülasyon ve yönlendirme yoluyla gerçekleştirildiğinden, bu durum Türk ceza hukuku bakımından hile veya cebir–tehdit niteliğinde değerlendirilmelidir. Dolayısıyla fiillerin hukuki mahiyeti, yalnızca “yalın istismar” şeklinde değil, ağırlaştırılmış cinsel istismar kapsamında ele alınmalıdır.
Nitelikli Hallerin Değerlendirilmesi
TCK m.103, bazı istismar biçimlerinin failin cezai sorumluluğunu artıran nitelikli hâller olduğunu düzenler. Epstein dosyasında bu nitelikli hâllerin çoğu somut olaylarla doğrudan örtüşmektedir:
Birden Fazla Fail ile İşlenme (TCK m.103/3): Epstein’ın istismar ağında yer aldığı iddia edilen kişiler – özellikle Ghislaine Maxwell ve bazı aracı kadınlar – mağdurlarla ilk teması kurmuş, onları yönlendirmiş ve faille buluşmalarını sağlamıştır. Bu durum suçun birden fazla fail tarafından birlikte işlendiğini göstermektedir.
Hile, Manipülasyon ve Ekonomik Baskı Kullanımı: Mağdurların çoğunun ekonomik açıdan dezavantajlı kesimden gelmesi, Epstein’ın para, hediye veya sosyal statü vaatleriyle çocukları yönlendirmesi, Türk hukuku bakımından “hile” kavramını açıkça karşılamaktadır.
Failin Sosyoekonomik Gücünü Kötüye Kullanması: Epstein’ın ekonomik gücü, sosyal nüfuzu ve özel mekânlara erişimi mağdurlar üzerinde psikolojik baskı kurmuş; bu durum failin mağdur üzerindeki hâkimiyetini artıran bir etki yaratmıştır. Bu tür güç ilişkilerinin çocuk istismarında kullanılması, nitelikli hâl olarak değerlendirilmelidir.
Mağdurun İzole Edilmesi ve Kaçış İmkânının Engellenmesi: Özellikle Epstein Adası’na götürülen mağdurların dış dünyayla bağlantısının kesildiği, fiziksel izolasyon altında tutuldukları yönündeki iddialar, cebir, tehdit ve fiili hâkimiyet unsurlarını güçlendirmektedir.
Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, Epstein’ın eylemlerinin büyük ölçüde m.103’ün nitelikli hâlleri kapsamında cezalandırılabilecek yoğunlukta olduğu anlaşılmaktadır.
Zincirleme Suç ve Süreklilik Unsuru (TCK m.103/4)
Türk Ceza Kanunu’na göre, aynı mağdura karşı değişik zamanlarda birden fazla cinsel istismar eyleminin gerçekleştirilmesi veya farklı mağdurlara karşı benzer yöntemlerle istismarın süreklilik arz etmesi hâlinde zincirleme suç hükümleri uygulanır. Epstein dosyalarında mağdurların aynı yöntemlerle tekrar tekrar adaya veya New York’taki malikâneye çağrıldığı, düzenli olarak istismara maruz bırakıldığı, bazı mağdurların yıllarca bu döngünün içinde kaldığı anlatılmaktadır. Bu durum, Türk hukuku bakımından zincirleme suçun en net örneklerinden birini oluşturur.
Ayrıca farklı mağdurlara yönelik istismar eylemlerinin aynı sistematik bir yapılanma çerçevesinde gerçekleştirilmesi, suçun süreklilik arz eden bir faaliyet olarak kurgulandığını göstermektedir. Bu nedenle m.43’te düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilirliği oldukça açıktır.
Uluslararası Boyut ve Türk Ceza Hukukunun Yargı Yetkisi
Epstein dosyaları ağırlıklı olarak ABD sınırları içinde cereyan etmiş olsa da, istismar faaliyetlerinin farklı ülke ve yargı alanlarını ilgilendiren bir boyutu bulunmaktadır. TCK m.11 ve m.13 uyarınca Türk vatandaşına karşı işlenen ağır suçlarda, failin Türkiye’de bulunması hâlinde yargılama yapılması mümkündür; ayrıca evrensellik ilkesine dayanan suçlar bakımından Türkiye’nin yargı yetkisi genişlemektedir. Her ne kadar Epstein vakasında doğrudan Türk vatandaşlığına sahip mağdurlar yer almıyorsa da, istismar eylemlerinin sınır aşan niteliği, uluslararası işbirliği ve delil paylaşımı açısından Türk hukukunun da teorik olarak ilgisini çekmektedir. Özellikle insan ticareti, çocuk kaçakçılığı ve uluslararası suç şebekeleriyle mücadelede devletler arasında bilgi paylaşımı, ceza adaletinin sağlanması için yaşamsal önemdedir.
Epstein Vakası ve Türk Hukukunda İnsan Ticareti (TCK m.80) İlişkisi
Epstein dosyalarında ortaya çıkan olayların niteliği, yalnızca çocukların cinsel istismarı kapsamında değil, aynı zamanda insan ticareti suçu çerçevesinde de değerlendirilmesi gereken çok boyutlu bir yapıya işaret etmektedir. TCK’nın 80. maddesi, insan ticareti suçunu düzenlemekte olup, mağdurların zorla çalıştırılması, cinsel sömürüye maruz bırakılması, tehdit, cebir, hile veya nüfuz kötüye kullanılarak bir yerden başka bir yere taşınması gibi fiilleri kapsamaktadır. Epstein dosyalarındaki bulgular, çocukların para, baskı, manipülasyon ve hileyle farklı mekânlara taşınmasını içerdiği için, bu bölümde olayların insan ticareti normu ile kesişen yönleri detaylı biçimde incelenmektedir.
İnsan Ticareti Suçunun Unsurları ve Cinsel Sömürü Amacı
TCK m.80, üç temel unsurdan oluşur:
Fiil: Bir kimsenin ülke içinde veya dışında bir yerden başka bir yere götürülmesi, devredilmesi, sevk edilmesi, barındırılması veya teslim alınması.
Vasıta: Cebir, tehdit, hile, nüfuzun kötüye kullanılması veya mağdurun çaresizliğinden yararlanılması.
Amaç: Mağdurun zorla çalıştırılması, hizmet ettirilmesi, fuhuş yaptırılması veya cinsel sömürüye maruz bırakılması.
Epstein dosyalarında mağdur ifadeleri, çocukların bir yerden başka bir yere taşındığını, özel uçaklar ve teknelerle Epstein Adası’na götürüldüğünü, New York ve Florida’daki konutlara sevk edildiğini göstermektedir. Taşınmanın amacı, mağdurların cinsel sömürüye maruz bırakılmasıdır. Bu nedenle TCK m.80’in amaç unsurunun somut olaylarla örtüştüğü açıktır.
Ayrıca mağdurların ekonomik çaresizliği, sosyal kırılganlığı, eğitim imkânından yoksun olması gibi unsurların fail tarafından istismar edilmesi, “çaresizlikten yararlanma” olarak değerlendirilmelidir. Bu durum Türk hukukunda insan ticareti suçunun en belirgin vasıta unsurlarından biridir.
Epstein Dosyalarında Devşirme ve Taşıma Eylemleri
Mağdur ifadelerine göre Epstein ve yardımcıları, çocukları genellikle evlerinden, okullarından veya sosyal çevrelerinden devşirmiş; bazen doğrudan kendileri, bazen aracı kişiler aracılığıyla mağdurları taşımıştır. Bu yöntem TCK m.80 açısından şu unsurların varlığına işaret eder:
- Devşirme: Mağdurların manipülasyon, vaat, para, hediyeler veya psikolojik baskı yoluyla istismar döngüsüne dâhil edilmesi.
- Taşıma: Mağdurların özel uçak ve teknelerle başka mekânlara götürülmesi.
- Barındırma: Epstein’ın malikaneleri ve adasında mağdurların tutulması.
- Teslim Alma: Mağdurların aracı kişiler tarafından Epstein’a yönlendirilmesi.
TCK m.80’e göre bu fiillerin herhangi birinin gerçekleştirilmesi, suçun oluşumu için yeterlidir; Epstein dosyasında ise neredeyse tüm fiil kategorileri birlikte görülen sistematik bir yapı mevcuttur. Bu nedenle olaylar insan ticareti suçunun tipikliğini kuvvetle karşılamaktadır.
Çocuklara Yönelik İnsan Ticareti ve Ağırlaştırıcı Nedenler
TCK’da insan ticareti suçunda mağdurun çocuk olması, cezanın artırılmasını gerektiren ağırlaştırıcı bir durumdur. Çocuklar, rızaları geçerli olmadığı için insan ticareti suçunda rıza tartışması da hukuken mümkün değildir. Epstein dosyalarında mağdurların 14 – 17 yaş aralığında olması, suçun çocuklara yönelik işlendiğini göstermekte, bu da hem m.103 hem de m.80 kapsamında ağırlaştırıcı hükümleri devreye sokmaktadır.
Bu bağlamda Epstein yapılanması, yalnızca cinsel istismar değil, aynı zamanda çocukların cinsel sömürü amacıyla sistematik biçimde taşındığı ve barındırıldığı bir insan ticareti şebekesi niteliği taşımaktadır. Failin ekonomik gücü ve organizasyon kabiliyeti, insan ticareti suçunun tipik unsurları arasında yer alan “örgütlü yapı” değerlendirmesini daha da güçlendirmektedir.
TCK m.103 ile m.80 Arasındaki İlişki ve İdeal İçtima
Çocukların cinsel istismarı ve insan ticareti suçları çoğu zaman birbirine paralel olarak işlenir. Bu tür durumlarda Türk ceza hukukunda ideal içtima gündeme gelebilir. İfade etmek gerekirse, failin çocukları önce taşıması, manipüle etmesi, hile kullanması ve sonrasında cinsel istismarda bulunması hâlinde iki suç aynı fiil bütünlüğü içinde işlenmiş sayılır.
Epstein dosyasında görülen yapı, mağdurların devşirilmesinin (m.80), taşınmasının (m.80), barındırılmasının (m.80) ve istismar edilmesinin (m.103) aynı zincir içinde gerçekleştiğini göstermektedir. Dolayısıyla Türk hukukunda bu tür bir olay ideal içtima çerçevesinde değerlendirilir ve fail en ağır cezayı gerektiren suçtan hüküm alır; buna ek olarak diğer suçun cezalandırılması da mümkün olabilir. Bu bağlamda m.80 ve m.103 birlikte uygulanabilir.
Uluslararası İnsan Ticareti ve Türkiye’nin Yükümlülükleri
Epstein dosyalarının uluslararası niteliği, mağdurların bir ülkeden başka bir ülkeye taşınması ve sınır aşan faaliyetlerin yürütülmesi nedeniyle, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin önemini gündeme getirmektedir. Özellikle:
- Lanzarote Sözleşmesi,
- Çocuk Haklarına Dair Sözleşme,
- Palermo Protokolü,
- Avrupa Konseyi İnsan Ticareti ile Mücadele Sözleşmesi,
çocukların cinsel istismarı ve cinsel sömürü amacıyla insan ticaretiyle mücadelede devletlere geniş yükümlülükler yüklemektedir. Türk hukuku bu sözleşmelere uyumlu olarak m.103 ve m.80’de kapsamlı düzenlemelere yer vermiştir.
Epstein vakası, yalnızca bir ülkenin değil, uluslararası toplumun kolektif müdahalesini gerektiren suç tiplerine örnek teşkil etmektedir. Dolayısıyla Türkiye açısından da bu dosya, sınır aşan cinsel suçlarla mücadelede işbirliği, delil paylaşımı ve mağdurların korunması yönlerinden önemli dersler içermektedir.
Delil Değerlendirmesi: Epstein Dosyalarının Türk Hukuku Açısından İncelenmesi
Epstein dosyalarında yer alan deliller; mağdur ifadeleri, tanık beyanları, uçuş kayıtları, dijital materyaller, ajanda ve defter notları, sivil davalardaki “deposition” tutanakları ve FBI tarafından ele geçirilen dokümanlardan oluşmaktadır. Türk ceza muhakemesi sistemi açısından bu delillerin hukuki değeri, delillerin elde edilme şekli, içeriği ve doğrulanabilirliği çerçevesinde ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bu bölümde, Epstein dosyalarında yer alan başlıca delil türleri Türk ceza hukukunda delil değerlendirme kriterleri ışığında incelenmektedir.
Mağdur İfadeleri: Güvenirliği, Travma ve Gecikmiş Beyanların Değeri
Çocuk mağdurların ifadeleri, Türk ceza yargılamasında en önemli delillerden biridir. TCK m.103 kapsamında yürütülen soruşturmalarda mağdur beyanı, özellikle başka delillerle desteklendiğinde, çoğu zaman hükme esas alınabilecek nitelikte kabul edilmektedir. Epstein dosyalarında mağdurların çok büyük bir kısmının ifadeleri bağımsız zamanlarda, farklı soruşturmalarda ve sivil davalarda alınmış; buna rağmen olay anlatıları arasında belirgin bir tutarlılık tespit edilmiştir.
Türk ceza yargılamasında gecikmiş beyanların geçerliliği uzun süredir tartışılmakla birlikte, mağdurların travma nedeniyle uzun yıllar boyunca konuşamamaları bilimsel olarak da kabul edilen bir olgudur. Çocukların cinsel istismarında travma, utanç, korku, failin ekonomik/sosyal gücü ve tehdit unsurları beyanın gecikmesine neden olabilir. Epstein dosyasında ortaya çıkan ifadelerde bu unsurların tamamı görülmektedir. Bu nedenle gecikmiş beyanların delil değeri, Türk hukukunda olduğu gibi ancak tutarlılık, detay zenginliği ve diğer delillerle uyum kriterleri çerçevesinde değerlendirilebilir.
Tanık Beyanları ve Destekleyici Deliller
Epstein dosyalarında mağdurların yanı sıra hizmetliler, pilotlar, güvenlik görevlileri ve aracı kişiler gibi çok sayıda tanığın beyanı bulunmaktadır. Bu beyanlar Türk hukukunda “destekleyici delil” niteliği taşır. Özellikle pilotların Epstein ve mağdurları aynı uçuşlarda gördüklerine dair ifadeleri; adada çalışan personelin çocuk yaşta bireylerin adada bulunduğuna ilişkin tanıklıkları; Epstein’ın çevresindeki kişilerin mağdurlarla ilk temasın nasıl kurulduğunu anlattıkları beyanlar, mağdur ifadelerini doğrulayan yardımcı deliller mahiyetindedir.
Türk ceza yargılamasında tanık beyanlarının değeri, beyanın objektifliği, tanığın olayla ilişkisi, beyanın zamanlaması ve tutarlılığı gibi kriterlere göre belirlenir. Epstein dosyasındaki tanık ifadelerinin bir kısmı olaydan yıllar sonra verilmiş olsa bile, farklı kişiler tarafından bağımsız biçimde aktarılan örtüşen detaylar bu delillerin güvenilirliğini artırmaktadır.
Dijital Deliller: Fotoğraflar, Mesajlar ve Elektronik Kayıtlar
Epstein soruşturmasında FBI tarafından yapılan aramalarda bilgisayarlar, telefonlar, dijital kayıt cihazları ve çok sayıda elektronik veri ele geçirilmiştir. Türk hukukunda dijital delillerin geçerliliği, elde edilme yönteminin hukuka uygunluğuna, veri bütünlüğüne ve doğrulanabilirliğine bağlıdır. Dijital deliller:
- Mağdurların Epstein ile temasını,
- Zaman, yer ve tarih bilgilerini,
- Failin mağdurlarla iletişimini,
- Uçuş ve seyahat düzenlemelerini,
- Adada veya malikanelerde çekilmiş görüntüleri
doğrulamak için kritik niteliktedir. Epstein dosyasında dijital delillerin çoğu ABD federal mahkemeleri tarafından usule uygun biçimde toplanmış olduğundan, bunların Türkiye’de de adli yardımlaşma kapsamında kullanılabilirliği mümkündür. Türk hukukunda elektronik deliller, özellikle mağdur beyanını desteklediği durumlarda yüksek delil değeri taşımaktadır.
Uçuş Kayıtları ve Seyahat Manifestoları
Epstein’ın özel uçaklarına ilişkin uçuş kayıtları, mağdurların taşınma süreçlerini ortaya koyan en önemli objektif delillerden biridir. Uçuş kayıtları; uçuş tarihi, kalkış-varış noktaları, yolcu listeleri ve pilot notları gibi pek çok ayrıntıyı içerir. Türk ceza hukuku bakımından uçuş kayıtları, istismarın mekânsal hareketliliğini doğrulayan ve insan ticareti suçunun unsurlarını destekleyen delillerdir.
Bu kayıtlar mağdur ifadeleriyle uyumludur: Mağdurların adaya veya malikanelere ne zaman götürüldükleri, kimlerle seyahat ettikleri ve seyahat sıklığı büyük ölçüde uçuş kayıtlarıyla doğrulanabilmektedir. Bu nedenle uçuş kayıtları, mağdur beyanlarını destekleyen bağımsız objektif deliller niteliğindedir.
Ajandalar, Defterler ve Yazılı Notlar
Epstein’ın günlükleri, ajandaları ve telefon rehberleri (“black book” olarak bilinen liste) mağdurlarla olan iletişim ağını, randevuları ve organizasyon yapısını gösteren önemli belgelerdir. Türk hukukunda bu tür yazılı belgeler; failin kastını, planlı hareket ettiğini ve suçun sistematik olduğunu ortaya koyması bakımından yüksek delil değeri taşıyabilir.
Özellikle mağdurların isimlerinin ve iletişim bilgilerinin belirli sayfalarda tekrar etmesi, belirli tarihlerle çakışması ve diğer delillerle desteklenmesi hâlinde bu tür belgeler, suçun planlanmış olduğunu gösteren önemli unsurlardır.
Sivil Davalardaki “Deposition” İfadelerinin Türk Hukukundaki Yeri
ABD hukuk sistemine özgü “deposition” beyanları, tarafların avukatları tarafından yapılan yeminli sorgulamalardan oluşmaktadır. Türk ceza hukukunda doğrudan hükme esas alınabilecek bir delil olarak kabul edilmeleri mümkün değildir; ancak:
- Adli yardımlaşma yoluyla delil olarak getirilebilirler,
- Çapraz doğrulama aracı olarak kullanılabilirler,
- Mağdurun olay örgüsünü desteklemek için destekleyici delil işlevi görebilirler.
Bu açıdan Epstein dosyasında yer alan yüzlerce sayfalık deposition ifadeleri, Türk hukukunda doğrudan delil niteliğinde değil; fakat delillerin bütüncül değerlendirilmesinde önemli açıklayıcı dolaylı delil olabilir.
Epstein Vakası’ndan Çocukların Cinsel İstismarıyla Mücadele Açısından Çıkan Dersler
Epstein dosyaları, yalnızca bir bireyin çocuklara yönelik işlediği cinsel suçları değil; aynı zamanda ekonomik güç, sosyal nüfuz, uluslararası bağlantılar ve örgütlü yapı unsurlarının birleştiği kapsamlı bir istismar mekanizmasını gözler önüne sermektedir. Bu nedenle vakadan çıkarılacak dersler, hem Türk hukuku hem de uluslararası çocuk koruma politikaları açısından önemli niteliktedir. Aşağıda bu dersler, hukuki ve kurumsal bağlamda sistematik şekilde değerlendirilmiştir.
Çok Taraflı ve Organize Suç Yapılarıyla Mücadelede Eksikliklerin Görünürleşmesi
Epstein vakası, çocukların cinsel istismarı suçu ile organize suç yapılarının birbirinden ayrılmaz şekilde bağlantılı olabileceğini teyit etmektedir. Çok sayıda mağdurun devşirilmesi, taşınması, barındırılması ve istismar edilmesi, tek bir failin kapasitesini aşan bir örgütlenme düzeyine işaret etmektedir. Bu durum, devletlerin yalnızca bireysel faillerle değil, bu tür suçları kolaylaştıran sosyal ağlar, ekonomik ilişkiler ve hiyerarşik yapılarla da mücadele etmesi gerektiğini göstermektedir.
Türk hukukunda da m.80 (insan ticareti) ve m.103 (çocuğun cinsel istismarı) suçlarının çoğu zaman birbirine paralel işlenmesi, kolluk ve savcılığın bu suçları bütünsel bir perspektifle soruşturma zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Epstein vakası, klasik yaklaşımın ötesine geçerek organizasyon yapılarının, aracıların ve ekonomik ilişkilerin analitik olarak incelenmesi gerektiğini göstermektedir.
Mağdur Odaklı Yaklaşımın Güçlendirilmesinin Zorunluluğu
Mağdurların önemli bir kısmı, travma, utanç, ekonomik bağımlılık ve failin nüfuzundan duydukları korku nedeniyle yıllarca sessiz kalmış; çoğu ancak yetişkin yaşa ulaştıktan sonra ifade verebilmiştir. Bu durum, çocuk istismarı davalarında mağdurların psikolojik destek mekanizmalarına erişimi, ifade alma süreçlerinin uzmanlaşması ve ikincil mağduriyetin önlenmesinin hayati önemde olduğunu göstermektedir.
Türk hukukunda çocuk izlem merkezleri (ÇİM), uzman eşliğinde ifade alma ve kimlik gizliliği uygulamaları önemli adımlar olmakla birlikte, Epstein vakası bu mekanizmaların daha da güçlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Özellikle travma sonrası gecikmiş beyanların güvenilirliğinin değerlendirilmesinde psikolojik uzmanlığın önemi açıkça görülmektedir.
Cezasızlık Sorununa Dair Küresel Bir Uyarı
Epstein’ın 2008’de aldığı tartışmalı “non-prosecution agreement” (kovuşturmama anlaşması – uzlaşma), cezasızlık riskinin en somut örneklerinden biridir. Bu anlaşma, onlarca mağdurun beyanına rağmen Epstein’ın yalnızca sınırlı bir suçlamadan hüküm giymesiyle sonuçlanmış; yargı sürecine dışarıdan haksız etkiler olduğu iddialarını gündeme getirmiştir.
Bu tür bir cezasızlık algısı, hem mağdurların adalet sistemine güvenini zedeler hem de failler için cesaretlendirici bir etki yaratır. Türk hukukunda cezasızlık sorununa ilişkin benzer risklerin önüne geçilmesi için şeffaflık, yargısal bağımsızlık, soruşturma süreçlerinde hesap verilebilirlik ve mağdurların sürece aktif katılımı kritik önemdedir. Epstein vakası, çocuk istismarı davalarında herhangi bir ayrıcalık veya dış müdahaleye izin verilmemesi gerektiğini güçlü biçimde göstermektedir.
Dijital Delillerin Korunması ve Uluslararası Delil Paylaşımının Önemi
Epstein dosyası, dijital çağda suç delillerinin büyük bölümünün elektronik materyallerden oluştuğunu göstermektedir. Fotoğraflar, mesaj kayıtları, dijital rehberler ve bilgisayar verileri hem mağdur ifadelerini doğrulayan hem de suçun organizasyon yapısını gösteren temel deliller olmuştur.
Türk hukukunda da dijital delil toplanması ve korunmasına ilişkin teknik kapasitenin geliştirilmesi önem taşımaktadır. Özellikle sınır aşan suçlarda diğer devletlerle hızlı delil paylaşımı, adli yardımlaşma ve veri aktarımı süreçlerinin etkin olması gerekmektedir. Epstein vakası, uluslararası işbirliğinin zayıf olduğu durumlarda faillerin yıllarca faaliyetlerini sürdürebildiğini göstermiştir.
Ekonomik Gücün Suçun İşlenmesindeki Rolünün Fark Edilmesi
Epstein’ın serveti, istismar mekanizmasını sürdürmesinde önemli bir araç hâline gelmiştir. Özel uçaklar, adalar, malikâneler, aracı kişilere ödenen ücretler ve mağdurlara verilen maddi teşvikler, suçun işlenmesini kolaylaştırmış ve gizlenmesine yardımcı olmuştur. Ekonomik gücün suç faaliyetlerinde kullanılmasının engellenmesi, Türk hukuku açısından da malvarlığına el koyma, müsadere, banka kayıtlarının incelenmesi ve şüpheli finansal hareketlerin takibi açısından önem arz etmektedir.
Bu vaka, çocuk istismarıyla mücadelede yalnızca cezai yaptırımların değil, aynı zamanda ekonomik önlemlerin de etkili olabileceğini göstermektedir.
Uluslararası İşbirliğinin Kesintisiz ve Kurumsal Bir Yapıya Kavuşturulması Gereği
Epstein’ın faaliyetlerinin farklı ülkelerde gerçekleşmiş olması, istismar eylemlerinin yalnızca ulusal sınırlar içinde ele alınamayacağını göstermektedir. Devletlerin çocukların cinsel istismarıyla mücadelede ortak veri tabanları, hızlı bilgi paylaşımı mekanizmaları, ortak soruşturma ekipleri ve karşılıklı adli yardımlaşma süreçlerine ihtiyaç vardır.
Türkiye’nin taraf olduğu Lanzarote Sözleşmesi, Palermo Protokolü ve Avrupa Konseyi sözleşmeleri bu işbirliği için hukuki zemin sağlamakta olsa da, uygulamada sürekli güncellenen kurumlar arası koordinasyon mekanizmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Epstein vakası, işbirliğinin zayıf olduğu durumlarda faillerin yıllarca sistematik istismar faaliyetlerini sürdürebildiğini göstermesi bakımından öğretici niteliktedir.
Türk Hukuku Açısından Reform Önerileri
Epstein dosyasında ortaya çıkan olgular, çocukların cinsel istismarıyla mücadelenin yalnızca cezai yaptırımlarla sınırlı kalamayacağını, aynı zamanda kurumsal, hukuki, teknik ve sosyal alanlarda entegre bir yaklaşım gerektirdiğini göstermektedir. TCK’nın 103. ve 80. maddeleri kapsamlı düzenlemeler içerse de, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve uluslararası deneyimler ışığında daha güçlü, koruyucu ve etkin mekanizmalara ihtiyaç olduğu görülmektedir. Aşağıda Türkiye bakımından ön plana çıkan reform önerileri bütüncül biçimde ele alınmaktadır.
Çocuk İstismarı Soruşturmalarında Uzmanlaşmış Birimler ve Çok Disiplinli Yaklaşım
Çocuklara yönelik cinsel suçlar, mağdurun kırılganlığı ve delillerin hassasiyeti nedeniyle özel uzmanlık gerektirir. Türkiye’de Çocuk İzlem Merkezleri (ÇİM) önemli bir işlev icra etse de, soruşturma makamlarının tümünde çocuk koruma alanında uzmanlaşmış ihtisas birimlerine ihtiyaç vardır. Epstein dosyası, istismar faaliyetlerinin çoğu zaman aracı kişiler, ekonomik ilişkiler ve hiyerarşik yapıları içeren karmaşık organizasyonlar tarafından yürütüldüğünü göstermiştir. Bu nedenle:
- Savcılıklar bünyesinde çocuk istismarı ve insan ticareti için ihtisas savcılıkları,
- Kollukta çok disiplinli uzman ekipler,
- Sosyal hizmet uzmanları, psikologlar ve adli tıp uzmanlarının sistematik katılımı
zorunlu bir gereklilik hâline gelmiştir.
Dijital Delillerin Toplanması ve Analizinde Kapasite Artışı
Epstein soruşturmaları, dijital delillerin modern ceza yargılamasında belirleyici rolünü açık şekilde ortaya koymuştur. Fotoğraflar, mesajlaşma kayıtları, elektronik ajandalar ve seyahat verileri suçun örgütlenme yapısını doğrulayan kritik delillerdir. Türk hukukunda dijital delil toplama sürecinin güçlendirilmesi amacıyla:
- Gelişmiş dijital kriminal inceleme laboratuvarlarının kurulması,
- Kolluğa siber delil muhafazası eğitimi verilmesi,
- Veri bütünlüğü, hash doğrulaması ve zincirleme koruma ilkelerinin uygulanması,
- Uluslararası elektronik delil paylaşımının hızlandırılması
gerekmektedir.
Çocuk Mağdurların Psikososyal Destek Mekanizmalarının Güçlendirilmesi
Epstein mağdurlarının önemli bir kısmı travma, utanç, manipülasyon ve korku nedeniyle uzun yıllar ifade verememiştir. Bu durum, istismar sonrası psikososyal destek mekanizmalarının ne kadar hayati olduğunu göstermektedir. Türk hukukunda ifade alma süreçlerinde psikolojik destek sağlanmakla birlikte, uzun vadeli rehabilitasyon yeterince kurumsallaşmış değildir. Bu nedenle:
- Çocuklara yönelik uzun süreli travma destek programları,
- İstismar mağdurları için özel rehabilitasyon merkezleri,
- Mağdurların eğitime ve toplumsal yaşama dönmesini destekleyen sosyal programlar
geliştirilmelidir.
Ekonomik Gücün Kötüye Kullanımını Engelleyecek Mekanizmalar
Epstein’ın ekonomik gücü, hem mağdurların manipüle edilmesinde hem de suçların gizlenmesinde kullanılmıştır. Türk hukukunda malvarlığına el koyma ve müsadere hükümleri bulunmakla birlikte, çocuk istismarı ve insan ticareti vakalarında mali analizlere daha fazla ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda:
- Failin malvarlığının soruşturma başında geçici olarak dondurulması,
- Şüpheli finansal hareketlerin MASAK ile ortak analiz edilmesi,
- Banka kayıtlarına hızlı erişim,
- Suç gelirlerinin izlenmesine ilişkin özel birimlerin güçlendirilmesi
önemlidir.
İnsan Ticareti ile Çocuk İstismarı Arasındaki Kesişimin Uygulamada Güçlendirilmesi
Epstein vakasında olduğu gibi çocukların cinsel istismarı çoğunlukla taşıma, barındırma, devşirme ve taşeronluk mekanizmalarıyla iç içedir. Türk hukukunda bu suçlar teknik olarak farklı maddelerde düzenlense de uygulamada birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla:
- Soruşturma yönergelerinde 103 ve m.80’in birlikte ele alınması,
- Kolluğa her iki suçun tipik unsurları konusunda ortak eğitim,
- İddianamelerde suçların organizasyonel yapı bağlamında bütüncül değerlendirilmesi
gereklidir.
Yargısal Süreçlerde Şeffaflık, Hesap Verebilirlik ve Denetim
Epstein’ın 2008’de aldığı tartışmalı “non-prosecution agreement”, çocuk istismarı davalarında cezasızlık riskini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Türkiye’de bu riskin önüne geçmek için:
- Yargısal süreçlerde şeffaf raporlama,
- Hakim ve savcıların mesleki denetiminde istismar dosyalarına özgü standartlar,
- Mağdurlar için uzman destek avukatlığı,
- Karar mercilerinin dış etkilerden bağımsızlığını güçlendirecek mekanizmalar
hayata geçirilmelidir.
Uluslararası Adli Yardımlaşma ve Ortak Soruşturma Mekanizmalarının Güçlendirilmesi
Epstein dosyası, sınır aşan suçlarda devletlerin tek başına etkili olamayacağını göstermiştir. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler işbirliği zemini sunsa da uygulamada kapasite artışına ihtiyaç vardır. Bu çerçevede:
- Ortak soruşturma ekiplerinin kurulması,
- Elektronik delil paylaşımında hızlandırılmış protokoller,
- INTERPOL, EUROPOL gibi kuruluşlarla koordinasyonun artırılması,
- Ortak veri tabanlarına ve risk analiz sistemlerine entegrasyon
önemlidir.
Çocuk Oyun Alanlarına Yetişkinlerin Girişinin Sınırlandırılması
ABD’nin birçok eyaletinde, yanında çocuk olmayan yetişkinlerin çocuk parklarına girmesi yasaktır. Bu uygulama, potansiyel faillerin çocuklarla temas kurma ihtimalini azaltan etkili bir önleyici tedbirdir. Türkiye’de böyle bir düzenleme bulunmamakla birlikte:
- Çocuk parklarına yalnızca çocuklu yetişkinlerin girişine izin verilmesi,
- Belediyelerin park denetimini artırması,
- Güvenlik kameralarının güçlendirilmesi ve devriye ekiplerinin artırılması
çocukların korunmasına yönelik önemli bir adım olabilir.
Cinsel Suçlular Kayıt Sistemi (Sex Offender Registry) ve Toplumun Bilgilendirilmesi
ABD’de uygulanan “sex offender registry” sistemi, cinsel suçlardan hüküm giymiş kişilerin kayıt altında tutulmasını ve toplumun belirli risk seviyelerine ilişkin bilgilendirilmesini sağlar. Türkiye’de cinsel suçlulara ilişkin merkezi bir kayıt sistemi bulunmakla birlikte, bu bilgiler halkla paylaşılmamaktadır. Epstein vakası gibi örnekler, faillerin izlenmemesi hâlinde yeniden suç işleme riskinin ciddi olduğunu göstermektedir. Bu nedenle:
- Çocuklara yönelik cinsel suçlardan hüküm giyen failler için risk dereceli bir kamuya açık kayıt sistemi,
- En azından yüksek riskli failler için toplumsal güvenlik uyarıları,
- Okul, park, spor alanları gibi bölgelerde coğrafi yaklaşım yasakları,
- Hükümlülere belirli sürelerle adres bildirme ve izleme yükümlülüğü
gündeme alınabilir. Elbette bu sistem, ölçülülük, kişisel verilerin korunması ve özel hayatın gizliliği ilkeleriyle dengelenmeli; ancak çocukların üstün yararı gereği risk temelli bir modelin değerlendirilmesi mümkündür.
Sonuç
Epstein dosyaları, çocukların cinsel istismarının yalnızca bireysel bir suç değil, ekonomik güç, sosyal nüfuz, uluslararası hareketlilik ve organize yapılarla iç içe geçebilen çok katmanlı bir olgu olduğunu göstermiştir. Bu vakada ortaya çıkan istismar mekanizması; devşirme, taşıma, barındırma ve sürekli sömürü döngüsü içinde işleyen karmaşık bir sistemin, yıllar boyunca fark edilmeden veya yeterince müdahale edilmeden devam edebildiğini gözler önüne sermektedir. Bu yönüyle Epstein vakası, çocuklara yönelik cinsel suçların küresel boyutunu ve devletlerin koruma mekanizmalarındaki zafiyetlerin sonuçlarını çarpıcı biçimde ortaya koyan önemli bir örnektir.
TCK’nın 103. maddesinde düzenlenen çocuğun cinsel istismarı suçu, çocukların cinsel dokunulmazlığını koruma amacıyla güçlü normatif düzenlemelere sahiptir. Buna ek olarak TCK m.80 kapsamında yer alan insan ticareti suçu, çocukların cinsel sömürü amacıyla taşınması ve barındırılması gibi fiilleri ağır yaptırımlara bağlamaktadır. Epstein dosyasında ortaya çıkan fiillerin büyük bölümü, bu iki suç tipinin tipik unsurlarını karşılayacak niteliktedir. Ancak bu benzerlik, Türk hukuk sisteminin mevcut düzenlemelerinin yeterli olduğunu göstermemekte; tam tersine, uygulamada daha güçlü bir koruma, denetim ve önleme mekanizmasına ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu çalışmada Epstein dosyaları, TCK m.103 ve m.80 çerçevesinde değerlendirilmiş; failin kullandığı manipülasyon yöntemleri, mağdurun kırılganlık düzeyi, suçun sürekliliği, istismarın coğrafi hareketliliği ve organizasyon yapısı detaylı biçimde analiz edilmiştir. Ardından Türk hukuku açısından soruşturma birimlerinin uzmanlaşması, dijital delil kapasitesinin artırılması, mağdur destek mekanizmalarının güçlendirilmesi, ekonomik güç kötüye kullanımının sınırlanması, insan ticareti ile çocuk istismarı kesişiminin daha görünür hâle getirilmesi ve yargısal süreçlerde şeffaflık gibi çeşitli reform önerileri sunulmuştur. Son olarak ABD’de uygulanan önleyici modellerden – çocuk oyun alanlarına yetişkin girişinin sınırlandırılması ve cinsel suçlulara ilişkin kamuya açık kayıt sistemleri – hareketle, Türkiye’de çocuk güvenliğini artırmaya yönelik ek tedbirlerin hukuki ve toplumsal açıdan değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Elbette bu tür düzenlemeler, anayasal haklar ve kişisel verilerin korunması ilkeleriyle uyumlu şekilde, risk temelli ve ölçülü uygulamalar olarak tasarlanmalıdır.
Epstein vakasının gösterdiği en önemli gerçek, çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarının asla münferit bir “kötü niyetli fail” sorunu olmadığı; sosyal, ekonomik, hukuki ve uluslararası boyutları olan karmaşık bir güvenlik meselesi olduğudur. Bu nedenle Türkiye’nin, hem mevcut ceza normlarını kararlı şekilde uygulaması hem de koruyucu güvenlik politikalarını güçlendirmesi, çocukların üstün yararının sağlanması bakımından bir zorunluluktur. Çocukların cinsel istismarına karşı etkili bir mücadele, ancak önleyici tedbirlerin artırılması, yargısal süreçlerin etkinleştirilmesi, mağdur destek mekanizmalarının genişletilmesi ve uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesiyle mümkündür. Epstein dosyası, bu mücadelenin ertelenemez bir toplumsal sorumluluk olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.
© 2025 Prof. Dr. Vahit Bıçak / Bıçak Hukuk Bürosu – Tüm hakları saklıdır. Bu makale, sayın Prof. Dr. Vahit Bıçak tarafından www.bicakhukuk.com sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.
Referans: Bıçak, Vahit (2025) “Çocuğun Cinsel İstismarı: Epstein Dosyaları Örneği”, Bıçak Hukuk Bürosu Blogu, <URL>, s. __., Erişim Tarihi: ………,
Français
Türkçe
English
Deutsch

Comments
No comments yet.