Torba İddianame Pratiği: Hacim, Okunabilirlik, Anlaşılabilirlik, Kavranabilirlik, Denetlebilirlik

Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan çok sanıklı ve çok olaylı mega davalar, “torba iddianame” olarak nitelenebilecek yeni bir usul sorunu yaratmaktadır. Bu iddianameler, farklı olay ve delilleri tek metin altında birleştirerek hacim, okunabilirlik, anlaşılabilirlik ve denetlenebilirlik bakımından ciddi sorunlar doğurmaktadır. CMK m. 170 ve 174 hükümleri iddianamenin hacmine ilişkin doğrudan bir sınırlama öngörmemekle birlikte, suçlamanın belirliliği, açıklığı ve anlaşılabilirliği ilkeleri yoluyla dolaylı bir kalite standardı ortaya koymaktadır. AİHM içtihadı ise suçlamanın zamanında ve ayrıntılı şekilde bildirilmesi ile savunmanın dosyaya fiilî erişimi kriterlerini esas alarak, aşırı hacimli ve dağınık iddianamelerin bilgilendirme ve hazırlık imkânlarını zayıflatabileceğine işaret etmektedir. İngiltere, ABD, Almanya, Fransa ve uluslararası ceza mahkemeleri gibi farklı hukuk düzenlerinde iddianamenin özlü, sistematik ve seçici biçimde hazırlanması temel ilke olarak benimsenmektedir. Torba iddianame pratiği, suçlamanın belirliliğini zayıflatmakta, savunma tarafının ithamı kavrama, dosyayı inceleme ve yanıt hazırlama imkânlarını fiilen sınırlamakta, yargılamanın makul sürede tamamlanmasını zorlaştırmakta, duruşma yönetimini güçleştirmekte ve silahların eşitliği ilkesini zedelemektedir. İddianamelerin hacmini sınırlayan yapısal ve normatif iyileştirmeler artık kaçınılmaz hale gelmiştir.

Torba İddianame Uygulaması hacmi uzunluğu boyutu mega sayfa sayısı CMK 170 174 iadesi savunma hakkı adil yargılanma hukuk bürosu avukat makul

Torba İddianame Uygulaması: Sorunlar ve Çözümler

Suç ve Ceza muhakemesinde iddianame, soruşturma evresinden kovuşturma aşamasına geçilmesini sağlayan ve sanığa yöneltilen suçlamanın kapsamını belirleyen temel usul belgesidir. Suçlamanın maddi olgularını, hukuki nitelendirmesini ve dayandığı delilleri ortaya koyan iddianame, hem mahkemeye hem de savunmaya yargılamanın çerçevesini gösteren kurucu bir fonksiyon üstlenir. Bu nedenle iddianamenin içeriği kadar biçimi, organizasyonu, anlaşılabilirliği, açıklığı ve son yıllarda giderek daha fazla tartışılan hacmi de adil yargılanma hakkı bakımından doğrudan önem taşımaktadır.

Türkiye’de özellikle son yirmi yılda, binlerce sayfayı bulan ve yüzlerce klasör ek içeren kapsamlı iddianamelerin hazırlanması kamuoyunda geniş yankı uyandırmış; yalnızca “mega iddianame” değil, aynı zamanda “torba iddianame” olarak nitelendirilebilecek, farklı olay, suç türü ve sanık gruplarını tek metin altında toplayan iddianameler yoğun eleştirilere konu olmuştur. KCK ana davası, Kobanî davası, Gezi iddianamesi ve son olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yürütülen soruşturmada ortaya çıkan dört bin sayfaya yaklaşan iddianame gibi örnekler, yalnızca soruşturmaların kapsamı açısından değil, iddianamenin uzunluğu ve yapısının kendisinin, suç ve ceza muhakemesi hukukunda bağımsız bir araştırma konusu hâline gelmesi gerektiğini göstermektedir.

Mevzuatta iddianamenin “uzunluğu”, “sayfa sayısı”, “hacmi” veya “torba” niteliği bakımından açık bir sınırlandırma bulunmamakla birlikte, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. ve 174. maddeleri iddianamenin zorunlu unsurlarını ve iadesi için gerekli koşulları düzenlemekte; bu maddelerin her ikisi de nihayetinde iddianamenin belirli, açık, tutarlı ve anlaşılır olmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla iddianamenin aşırı hacimli ve dağınık olması, kendi başına bir iade nedeni sayılmamakla birlikte, belirlilik ve anlaşılabilirlik ilkelerinin ihlali hâlinde iddianamenin işlevini zedeleyebilir, savunmanın hazırlığını fiilen imkânsız kılabilir ve torba iddianame olgusunu doğurabilir.

Ele alınan sorun, sadece Türk hukukuna özgü bir tartışma değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), farklı ülkelerde görülen davalarda, suçlamanın sanığa “zamanında ve ayrıntılı olarak bildirilmesi” yükümlülüğünün (AİHS m. 6/3(a)) yargısal standardını geliştirmiş; bilgilendirmenin şekline değil, etkisine bakılması gerektiğini vurgulamıştır. Buna göre, iddianame veya itham bildiriminin aşırı uzun, dağınık veya anlaşılması güç olması, savunmanın etkin şekilde hazırlanması için gerekli kolaylıkların sağlanmadığı anlamına gelebilir. Aynı şekilde “silahların eşitliği” ilkesi bakımından da, savcılığın yıllara yayılan soruşturmalarla oluşturduğu devasa dosyaların ve torba iddianamelerin karşısında savunmanın gerçek anlamda eşit fırsata sahip olup olmadığı tartışmalıdır.

Mukayeseli hukukta da benzer bir eğilim gözlemlenmektedir. ABD federal mahkemelerinde uzun ve karmaşık “prolix indictment” veya “shotgun indictment” örnekleri, Alman ve Fransız hukukunda gereksiz ayrıntıya boğulmuş ve dağınık iddianameler yargı mercilerinin eleştirisine konu olmuş; İngiliz hukukunda iddianamenin “kısa, açık ve suçu açıkça belirleyen” bir biçimde kaleme alınması gerektiği açık kurallarla düzenlenmiştir. Uluslararası ceza mahkemelerinde ise “defective indictment” kavramı geliştirilmiş; ayrıntıya boğulmuş ama esas suçlamayı belirsizleştiren iddianameler geçersiz kabul edilmiştir.

Bu çalışma, iddianamenin hacmi/uzunluğu sorunsalını ve bunun özel bir görünümü olan torba iddianame pratiğini Türk ceza muhakemesi hukuku, AİHM içtihadı ve mukayeseli hukuk perspektiflerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede iddianamenin çok kısa olmasının yol açabileceği yetersiz bilgilendirme; çok uzun, dağınık ve heterojen olmasının doğurabileceği belirsizlik, anlaşılmazlık ve aşırı yük sorunları normatif temelleriyle birlikte tartışılacak; iddianamenin optimal ve “torba” niteliğinden arındırılmış yapısına ilişkin ölçütler ortaya konulacaktır. Ayrıca iddianamenin hacminin ve torba iddianame olgusunun savunma hakkı, makul sürede yargılama, silahların eşitliği ve iddianamenin iadesi kurumları üzerinde yarattığı etkiler değerlendirilecektir.

Kavramsal Çerçeve: Torba İddianame, İddianamenin Hacmi ve İşlevi

Suç ve ceza muhakemesinde iddianamenin merkezi rolü göz önüne alındığında, “iddianamenin hacmi” veya “uzunluğu” ile birlikte “torba iddianame” şeklinde ifade edilen olgunun kavramsal olarak açık bir çerçeveye oturtulması gerekir. Hacim ya da uzunluk, yalnızca sayfa sayısına indirgenebilecek teknik bir ölçüt değildir; aynı zamanda iddianamenin içerik düzenlemesi, tekrar yoğunluğu, delil ve yorum ayrımı, anlatımın sistematiği ve iddianamenin genel okunabilirliği gibi bir dizi unsurun birleşiminden ortaya çıkan daha kapsamlı bir kavramdır. Torba iddianame ise, bu hacim artışının ötesine geçerek, farklı olay ve sanıkları tek bir metin içinde heterojen biçimde yığan özel bir iddianame türünü ifade eder.

İddianamenin İşlevi: Suçlamanın Çerçevesini Belirlemek

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesi iddianamenin zorunlu unsurlarını sayarak, belgenin asıl amacını ortaya koyar:

  • Mahkemeyi harekete geçirmek,
  • Sanığa yöneltilen isnadı somutlaştırmak,
  • Savunmanın kapsamını belirlemek,
  • Yargılamanın sınırlarını çizmek.

Bu nedenle iddianame, soruşturma sürecinin bir özeti veya polis fezlekesinin genişletilmiş bir versiyonu değildir. Tam tersine, seçici, ayıklayıcı, sistematik ve odaklanmış bir suçlama metni olmalıdır. AİHM de ithamın bildirilmesiyle ilgili kararlarında, suçlamanın sanık tarafından kavranabilir bir kesinlikle ortaya konulması gerektiğini vurgulamıştır. Buna göre, bilgilendirmenin şekli serbest olmakla birlikte, bilgilendirme etkili, zamanında ve ayrıntılı olmalıdır.

Dolayısıyla iddianamenin hacmi ve “torba” niteliği, bu işlevlere hizmet ettiği ölçüde anlamlıdır. Gereksiz ayrıntılarla, tekrarlarla, ilgisiz olay ve sanıkları bir araya getiren torba iddianameler, suçlamanın netleşmesine değil, çoğu zaman örtülmesine neden olur.

 “Hacim”, “Uzunluk” ve “Torba İddianame” Kavramlarının Belirlenmesi

Uygulamada iddianamenin hacmi farklı boyutlarda karşımıza çıkar:

  • Sayfa sayısı: Türk hukukunda buna ilişkin bir üst sınır yoktur; ancak binlerce sayfayı bulan mega iddianame örnekleri savunma açısından ciddi zorluk yaratabilir.
  • Ek klasörlerin sayısı ve niteliği: Delil klasörleri, iletişim tespit tutanakları, uzman raporları gibi belgelerin iddianameye eklenme biçimi hacmi doğrudan etkiler.
  • Anlatım yoğunluğu: Tekrar eden cümleler, değerlendirme ve yorumların delil anlatımına karışması veya belgenin sistematiğinin bozulması hacmi artırır.
  • Dijital içerik ve veri yığınları: Özellikle örgütlü suçlar ve finansal suçlarda milyonlarca veri dosyasının iddianameye eklenmesi fiilî hacmi artırır.
  • Torba niteliği (heterojenlik): Birbiriyle sınırlı veya zayıf bağlantılı farklı olayların, suçlamaların, sanık ve delillerin tek iddianame çatısında birleştirilmesi, iddianamenin yalnızca hacmini değil, anlaşılabilirliğini ve denetlenebilirliğini de zayıflatır.

Bu faktörler birlikte değerlendirildiğinde, iddianamenin uzunluğu yalnızca fiziksel bir “metin büyüklüğü” sorunu değil; yapısal, işlevsel ve usulî sonuçları olan bir niteliktir. Torba iddianame ise bu niteliklerin belirli bir yoğunlukta bir araya geldiği, yapısal sorun tipini ifade etmektedir.

Hacim ile Anlaşılabilirlik Arasındaki Ters Orantı

Teorik olarak iddianame, suçlamayı açıklığa kavuşturdukça hacim artabilir; ancak belirli bir noktadan sonra hacimdeki artış, açıklık ve anlaşılabilirlik üzerinde olumsuz etki yaratmaya başlar. Özellikle torba iddianamelerde:

  • olay örgüsü dağılmakta,
  • sanık–eylem–delil eşleştirmesi güçleşmekte,
  • suç isnadı bilgi yığını içinde görünürlüğünü kaybetmektedir.

Bu nedenle “ideal iddianame”:

  • yeterli ayrıntıda,
  • ancak gereksiz yükten arındırılmış,
  • okunabilir,
  • sistematik,
  • savunma için yönlendirici olmalıdır.

AİHM içtihatlarına göre sanığa ithamın bildirilmesi, ne çok yüzeysel ne de aşırı karmaşık bir metinle yapılmalıdır. Mahkeme, gereksiz ayrıntıların ve heterojen bilgi yığınının suçlamayı görünmez kılabileceğini ve savunmanın hazırlığını fiilen zorlaştıracağını belirtmektedir. Torba iddianame bu tehlikeyi somutlaştıran tipik bir örnektir.

İddianamenin Hacminin ve “Torba” Niteliğinin Sistem İçindeki Etkileri

İddianamenin hacmi ve torba niteliği, yalnızca savunmanın iddiaları anlamasını değil; yargılamanın tüm mekanizmasını etkiler:

  • Hâkim tarafından incelenebilirlik: Çok hacimli ve torba nitelikli iddianameler, mahkemenin suçlamayı kavrama ve yargılamayı yönetme kapasitesini zorlayabilir.
  • Duruşma ekonomisi: Aşırı uzun ve heterojen iddianameler, delil tartışmalarının uzamasına, duruşmaların gereksiz yere bölünmesine ve çoğalmasına neden olabilir.
  • Makul sürede yargılama: Dosya hacmi ve torba yapısı arttıkça yargılamanın süresi de uzamakta; bu durum AİHS m. 6/1 bağlamında ihlal riskini artırmaktadır.
  • Savunma stratejisinin oluşturulması: Savunmanın on binlerce sayfalık, çok sanıklı ve olaylı bir torba iddianameyi anlamlı bir şekilde sistematikleştirmesi ve karşı tez geliştirmesi fiilen zorlaşır.

Bu nedenle, hacim ve torba niteliği yalnızca bir “nicelik” değil, ceza yargılamasının niteliksel adilliğini doğrudan etkileyen unsurlardır.

Kavramın Bu Çalışma Açısından Önemi

Bu çalışma “iddianamenin hacmi”ni ve bunun özel bir biçimi olan “torba iddianameyi” üç boyutta ele almaktadır:

  • Hukuki boyut: CMK m. 170 ve 174 kapsamında iddianamenin hacminin ve torba yapısının doğrudan veya dolaylı etkileri.
  • Hak boyutu: AİHS m. 6 ve Anayasa m. 36 ışığında, hacmin ve torba niteliğinin savunma hakkına ve adil yargılanma hakkına etkisi.
  • Mukayeseli boyut: Farklı ülkelerde iddianamenin uzunluk, yapı ve içerik sınırlarının nasıl düzenlendiği; uzun, karmaşık ve torba nitelikli iddianamenin kabul edilebilirliği.

Bu kavramsal çerçeve, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde yer alacak normatif, hak eksenli ve mukayeseli analizler için temel oluşturacaktır.

Türk Yasalarında Normatif Çerçeve: CMK m. 170 ve 174

CMK’ya göre iddianame, ceza yargılamasının başlaması için zorunlu ve kurucu bir belgedir. İddianamenin içeriği, yapısı ve işlevine ilişkin temel hükümler CMK m. 170 ve CMK m. 174’te düzenlenmiştir. Kanun koyucu, iddianamenin hem savcılık makamının hukuki değerlendirmesini hem de yargılamanın çerçevesini belirlemesini sağlayacak ölçüde ayrıntılı, ancak savunma hakkını zedelemeyecek derecede açık, belirli ve anlaşılır olmasını hedeflemektedir. Buna rağmen uygulamada, bu hükümler “torba iddianameleri” sınırlayacak şekilde işletilememektedir.

Kanunun lafzında iddianamenin hacmine, “uzunluğuna” veya “torba iddianame” olarak adlandırılabilecek, çok sayıda olay ve sanığı tek metin altında birleştiren yapılara ilişkin açık bir düzenleme yer almamaktadır. Buna rağmen, m. 170 ve 174’te yer alan ölçütler, dolaylı olarak hem aşırı hacimli hem de torba nitelikli iddianamelerin hukuka uygunluğunu tartışmaya açacak normatif imkânlar sunmaktadır.

Bu bölümde öncelikle CMK m. 170’in içerik yönünden ortaya koyduğu zorunlu unsurlar ele alınacak; ardından CMK m. 174’te düzenlenen “iddianamenin iadesi” kurumu ve bunun iddianamenin hacmi ile torba niteliği bakımından oynadığı rol değerlendirilecektir.

CMK m. 170: İddianamenin İçeriği, Yapısı ve Zorunlu Unsurları

CMK m. 170, iddianamenin asgari içeriğini belirleyen bir katalog niteliğindedir. Maddeye göre Cumhuriyet savcısı, soruşturma sonunda kamu davası açılması için yeterli şüphe bulunduğuna kanaat getirirse iddianame düzenler (m. 170/2). Bu hüküm, iddianamenin yalnızca maddi olguların aktarımından ibaret bir “özet” değil, aynı zamanda savcılık makamı tarafından yapılan hukuki bir değerlendirme ve seçici bir suçlama metni olması gerektiğini gösterir. Madde, iddianamede mutlaka yer alması gereken unsurları sayarken, dolaylı biçimde hem hacim hem de torba yapı açısından sınırlar çizer:

  • İsnadın somutlaştırılması (m. 170/3–4): Savcı, “yüklenen suçu oluşturan olayların açıklanması” zorunluluğu altındadır. Bu açıklama:
    • yer, zaman, yöntem ve süreç bakımından,
    • sanığın hangi eylem veya ihmalle suça iştirak ettiği bakımından,
    • delillerle ilişkilendirilmiş şekilde

yapılmalıdır. Bu noktada somutluk, iddianamenin “uzun” veya “kısa” olmasından bağımsızdır. Asıl mesele, olayların ayrıştırılabilir ve kişiye özgülenebilir biçimde ortaya konulmasıdır. Torba iddianamelerde sıklıkla görülen, aynı paragraf veya sayfa içinde çok sayıda sanık ve olayın iç içe anlatılması, bu somutlaştırma yükümlülüğünü fiilen zayıflatır.

  • Delillerin gösterilmesi (m. 170/4): Savcı, suçun dayandığı delilleri göstermekle yükümlüdür. Uygulamada bu yükümlülük, kimi zaman delil metinlerinin – iletişim tespitleri, teknik takip raporları, bilirkişi değerlendirmeleri vb. – iddianameye aynen aktarılmasıyla yerine getirilmeye çalışılmakta; bu da iddianamenin on binlerce sayfaya ulaşmasına yol açabilmektedir. Oysa kanun, delillerin gösterilmesini ister; delillerin bütününün iddianame metni içine yığılmasını zorunlu kılmaz. Delillerin ayrıntısız, sınıflandırılmamış ve blok hâlinde iddianameye eklenmesi, hem hacmi gereksiz biçimde artırmakta hem de metnin okunabilirliğini azaltmaktadır. Torba iddianamelerde bu sorun, farklı olay ve sanıklara ait delillerin aynı gövde içinde sunulmasıyla daha da ağırlaşmaktadır.
  • Hukuki nitelendirmenin yapılması (m. 170/5): Savcı, eylemlere uygulanması gereken kanun maddelerini göstermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, iddianamenin sistematik yapısının ayrılmaz parçasıdır: Her olay, somut fiil ve sanık bakımından hangi suç tipine karşılık geldiği açıkça gösterilmelidir. Torba iddianamelerde, birden fazla suç tipi ve sanık bakımından genel ve şablon nitelendirmelere yer verilmesi, bu sistematiği zedeler.
  • Sonuç kısmı ve talep (m. 170/6): İddianamenin sonuç bölümünde sanık(lar) hakkında uygulanması istenen kanun maddeleri ve talep edilen yaptırımlar açıkça belirtilmelidir. Çok sanıklı ve torba nitelikli iddianamelerde, sonuç kısmının dahi kümülatif ve belirsiz bir dil taşıdığı, bireysel ceza ve güvenlik tedbiri taleplerinin yeterince ayrıştırılamadığı görülmektedir.

Bu çerçevede m. 170, iddianamenin “maksimum hacmini” belirlemez; ancak suçlamanın belirli, açık ve sistematik şekilde ortaya konulması zorunluluğu, aşırı hacimli ve torba nitelikli iddianamelerle normatif bir gerilim yaratır.

İddianamenin Hacmi ve Torba Niteliği Açısından CMK m. 170’in Dolaylı Etkisi

Kanun doğrudan “iddianamenin uzunluğu” veya “tek iddianamede kaç sanık/kaç olay bulunabileceği” gibi bir üst sınır öngörmemektedir; ancak m. 170’in yapısı, orantılılık, belirlilik ve seçilebilirlik üzerinden dolaylı bir sınır üretir:

  • Belirlilik ilkesi gereği iddianame açık, net ve takip edilebilir olmalıdır. Torba iddianamelerde farklı olay, sanık ve delillerin tek anlatım içinde iç içe geçirilmesi bu ilkeyle bağdaşmaz.
  • Somutlaştırma yükümlülüğü, dağınık, tekrarlarla dolu, birbirine karışmış olay anlatımlarını dışlar. Her sanık için hangi fiillerin isnat edildiğinin, hangi delillerle desteklendiğinin açık olması gerekir.
  • Delillerin gösterilmesi, delillerin tümünün olduğu gibi iddianameye kopyalanmasını değil, sistematik ve özet bir gösterimi: Torba iddianame pratiği ise genel olarak bu ayrımı gözetmeden bütün soruşturma malzemesini iddianameye yükleme eğilimindedir.
  • Hukuki nitelendirme ve sonuç bölümü, iddianamenin odağını korumasını gerektirir. Oysa torba iddianamede, aynı hukuki değerlendirme kalıbının çok sayıda sanığa, bazen farklı olgulara rağmen toplu olarak uygulanması, hem hacmi artırmakta hem de bireysel sorumluluğu belirsizleştirmektedir.

Dolayısıyla hacimsel olarak aşırı büyüyen ve torba yapıya bürünen iddianame, m. 170’de öngörülen belirlilik, açıklık ve sistematiklik yükümlülükleriyle açık bir gerilim içerisindedir.

CMK m. 174: İddianamenin İadesi ve Torba İddianame Sorunu

CMK m. 174, mahkemenin iddianameyi kabul etmeden önce yaptığı şekli ve maddi denetimi düzenler. Bu hüküm, iddianamenin hem hacmi hem de torba niteliği bakımından dolaylı da olsa kritik bir güvence noktasıdır.

  • İade sebepleri (m. 174/1): Mahkeme, iddianameyi şu hâllerde iade eder:
    • maddeye aykırı düzenlenmişse,
    • Suçun sübutuna etki edeceği mutlak görülen bir delil toplanmamışsa,
    • Soruşturma izni/kararı gerekip alınmamışsa,
    • Önödeme veya uzlaşma usullerine uyulmamışsa.

Hacimsel aşırılık ve torba yapı, madde metninde açıkça sayılmamıştır; ancak 170. maddeye aykırılık kapsamında değerlendirilebilir. Örneğin:

  • İddianamenin dağınık, çelişkili, takibi zor ve aşırı uzun olması,
  • Olayların ve delillerin seçilebilir olmaması,
  • Sanığın kendisine atfedilen eylemi metin içinde ayıklayamayacak durumda olması,
  • İddianamenin bir “suçlama metni” olmaktan çıkıp, heterojen bir soruşturma özeti hâline gelmesi

hâllerinde, m. 170’deki somutluk, açıklık ve sistematiklik koşullarının ihlal edildiği; dolayısıyla torba iddianamenin iade edilebilir olduğu savunulabilir.

  • Uygulamadaki sorun: İade kurumunun istisna hâline gelmesidir. Uygulamada mahkemeler, iddianamenin iadesini oldukça istisnai kullanmakta; çok hacimli, çok sanıklı ve torba nitelikli iddianameleri dahi çoğu zaman kabul etmektedir. Bunun nedenleri arasında:
    • Yargılama ekonomisine zarar vereceği endişesi,
    • Soruşturmanın genişliği ve “örgütlü suç” niteliğinin hacmi haklı gösterdiği düşüncesi,
    • Yerleşik “kabul yönünde” içtihat eğilimleri,
    • Savcılık – mahkeme ilişkilerinde rol çatışmasından kaçınma kaygısı

sayılabilir. Ancak iade kurumunun bu denli çekingen kullanılmasının, savunma hakkı ve adil yargılanma ilkeleri bakımından ağır bir maliyeti vardır: Torba iddianame pratiği fiilen teşvik edilmekte, en azından caydırıcı bir denetime tabi tutulmamaktadır.

  • Öğreti ve Yargıtay yaklaşımlar: Yargıtay, iddianamenin:
    • suçlamayı somutlaştırması,
    • delilleri göstermesi,
    • sanığın suçlamayı anlayabilmesi için yeterli açıklığı içermesi

gerektiğini istikrarlı biçimde vurgulamaktadır. Buna karşın, aşırı hacim ve torba yapının doğrudan iade sebebi olduğuna ilişkin açık ve sistematik bir içtihat çizgisi henüz oluşmuş değildir. Yargıtay daha çok, belirlilik ve çelişkisizlik eksikliği üzerinden bozma veya ihlal tespiti yapmakta; bu da torba iddianamenin sorunlu yönlerine dolaylı yoldan temas etmektedir.

Hacim ve Torba İddianame Bakımından Türk Yasalarında Dolaylı Standartlar

CMK m. 170 ve 174, iddianamenin hacmine veya torba niteliğine ilişkin açık bir yasak veya üst sınır getirmemekle birlikte, şu normatif sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

  • İddianamenin uzunluğu ve kapsamı, içeriğin gerektirdiği ölçüde olabilir; gereksiz hacim ve heterojen yığılma hukuka uygun değildir.
  • Aşırı hacim ve torba yapı, m. 170’de düzenlenen somutluk, açıklık, belirlilik ve sistematiklik ilkelerini zedelediği ölçüde iade sebebi oluşturabilir.
  • Mahkemenin m. 174 kapsamındaki kabul denetimi, iddianamenin hâkim, savunma ve sanık açısından gerçekten okunabilir, anlaşılabilir ve kavranabilir olup olmadığını göz önüne almalıdır.
  • Bu çerçevede iddianamenin hacmi ve torba niteliği, yalnızca teknik bir özellik değil; adil yargılanma, savunma hakkı, silahların eşitliği ve makul sürede yargılama ilkeleriyle doğrudan ilişkili bir usul unsuru

Torba İddianame Olgusu ve Türk Uygulaması

Türk ceza muhakemesi pratiğinde “torba iddianame” olarak adlandırılabilecek yapıların en belirgin görünümleri, özellikle son yıllarda gündeme gelen çok sanıklı, çok olaylı ve binlerce sayfalık dava dosyalarında ortaya çıkmaktadır. Bu iddianamelerin ortak bazı özellikleri dikkat çekmektedir:

  • Heterojen içerik: Farklı zaman dilimlerinde gerçekleşen, hukuki nitelikleri ve maddi unsurları bakımından tam olarak örtüşmeyen olaylar, tek bir suçlama teorisi altında bir araya getirilmekte; böylece iddianame “torba” niteliği kazanmaktadır.
  • Yüksek sanık ve mağdur sayısı: Yüzlerce sanığın aynı iddianamede yer aldığı dosyalarda, bireysel sorumluluk ile kolektif anlatı arasındaki sınır belirsizleşmekte; her bir sanık için somut isnadın takibi fiilen zorlaşmaktadır.
  • Fezleke–iddianame karışması: Soruşturma fezlekelerinin, kolluk raporlarının, istihbarî nitelikteki değerlendirmelerin ve delil metinlerinin büyük ölçüde “kopyala – yapıştır” yöntemiyle iddianameye aktarılması; iddianamenin seçici ve ayıklayıcı karakterini zayıflatmakta, belgeyi hacimli ve dağınık bir soruşturma özeti hâline getirmektedir.
  • Delil anlatımının sınıflandırılamaması: İletişim tespitleri, teknik takip sonuçları, tanık beyanları ve bilirkişi raporları çoğu zaman sanık veya olay bazında kategorize edilmeden arka arkaya sıralanmakta; bu da hem savunma hem mahkeme bakımından delil – suçlama -sanık ilişkisinin kurulmasını güçleştirmektedir.
  • Yargılamaya yansıyan sonuçlar: Torba iddianameler, duruşmaların sayısının ve süresinin artmasına, delil tartışmalarının yönetilemez hâle gelmesine, savunmaların parça parça ve kopuk yapılmasına yol açmakta; kimi zaman da yargılamanın esasından çok dosyanın fiziki–teknik yönetimi tartışma konusu olmaktadır.

Bu ara değerlendirme, bir yandan torba iddianame olgusunun normatif zeminde CMK m. 170 ve 174 ile nasıl gerilim içinde olduğunu ortaya koymakta; diğer yandan çalışmanın devamında ele alınacak olan savunma hakkı, adil yargılanma ve AİHM içtihadı başlıklı bölümlere geçiş sağlamaktadır. Bir sonraki aşamada, bu yapının AİHS m. 6 çerçevesinde ne tür hak ihlali riskleri doğurduğu ve mukayeseli hukukta benzer sorunların nasıl çözümlendiği ayrıntılı biçimde incelenecektir.

İddianamenin Hacmi – Savunma Hakkı ve Adil Yargılanma Hakkı

İddianamenin hacmi – sayfa sayısı, ek klasörlerin büyüklüğü, anlatım yoğunluğu ve belge yükü -yalnızca teknik bir nitelik değildir; doğrudan savunma hakkı, silahların eşitliği, çelişmeli yargılama ve makul sürede yargılanma ilkeleri üzerinde etkili olan yapısal bir unsurdur. AİHM içtihadı ve Anayasa m. 36 çerçevesinde, bir iddianamenin aşırı hacimli olması, tek başına bir hak ihlali oluşturmasa da, belirli koşullarda bilgilendirme yükümlülüğünün, hazırlık yapma olanağının ve yargılamanın etkinliğinin zedelenmesine yol açarak ihlal sonucunu doğurabilir. Aşağıda iddianamenin uzunluğunun temel haklar üzerindeki etkileri alt başlıklar hâlinde incelenmektedir.

Sanığın İthamdan “Ayrıntılı Olarak Haberdar Edilmesi” (AİHS m. 6/3(a))

AİHS m. 6/3(a), sanığa yüklenen suçun “niteliği ve nedenlerinin ayrıntılı olarak bildirilmesini” zorunlu kılar. Bu hükmün amacı, sanığın kendisine yöneltilen isnadı anlayabilmesi, savunmasını planlayabilmesi ve yargılamaya etkin şekilde katılabilmesidir. AİHM’e göre bilgilendirmenin şekli – iddianame, dava dosyası, mahkeme bildirimi – serbesttir; esas olan bilginin etkin biçimde iletilmiş olmasıdır. Buna göre:

  • Aşırı uzun, dağınık ve tekrarlarla dolu iddianame,
  • Suç isnadını belirsizleştiren orantısız bilgi yığılması,
  • Delillerin ayrıştırılmadan anlatıldığı metinler,

AİHM’in ifade ettiği anlamda “ayrıntılı bildirim” ölçütünü karşılamayabilir. Mattoccia / İtalya kararında Mahkeme, suçlamanın dosyanın bir yerinde bulunmasının yeterli olmadığını; asıl ölçütün sanığın suçlamayı fiilen kavrayabilmesi olduğunu vurgulamıştır. Bu yaklaşım, uzun iddianamelerin “bilgi fazlalığı nedeniyle suçlamayı görünmez kılma” riskini doğrudan gündeme getirir. Dolayısıyla iddianamenin hacmi, suçlamanın anlaşılabilirliği üzerinde ters orantılı bir etki yaratabilmektedir.

Savunmanın Hazırlanması İçin “Gerekli Zaman ve Kolaylıklar” (AİHS m. 6/3(b))

AİHS m. 6/3(b), savunmanın kendini hazırlaması için “yeterli zaman ve kolaylıklara sahip olma” hakkını düzenler. Bu hüküm açısından iddianamenin hacmi iki temel sorun yaratır:

  • Fiilî erişim sorunu: Binlerce sayfalık iddianame ve ek klasörler:
    • Tutuklu sanıklar bakımından erişim güçlüğü,
    • Müdafi açısından belgeye fiziksel/dijital erişim yükü,
    • Kısıtlı inceleme sürelerinde fiilen imkânsız hazırlık,

gibi sorunlar doğurabilir. AİHM, birçok kararında savunmanın dosya içeriğine gerçek anlamda erişiminin sağlanmasını zorunlu görmüş; erişimin biçimsel değil, fiilî olması gerektiğini vurgulamıştır.

  • Makul hazırlık süresi sorunu: Kapsamlı, yüzlerce sayfalık iddianameler savunmanın hazırlanması için daha uzun süre gerektirir. Buna rağmen savunmaya dar süreler verildiğinde, Mahkeme ihlal kararı verebilir. AİHM bu konuda, savunmanın bilgi yükü karşısında “somut zorluklar” yaşayıp yaşamadığını inceler. Çok hacimli iddianame, bu zorlukların kaynağı olabilir.

Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesi

Silahların eşitliği ilkesi, savunmanın ve iddia makamının yargılama boyunca gerçek anlamda eşdeğer konumda bulunmasını gerektirir. AİHM, bu ilkeyi “adil bir dengenin korunması” şeklinde tanımlar. Aşırı hacimli iddianameler:

  • Savcılığın yıllara yayılan soruşturma ve geniş teknik personel desteğiyle oluşturduğu bilgi üstünlüğü,
  • Savunmanın ise sınırlı kaynak ve zamanla yüz binlerce belgeyi analiz etme zorunluluğu,
  • Savunmanın delil tartışmalarına yeterince hazırlanma imkanının kısıtlanması

gibi eşitsizlikler yaratabilir. Burada sorun, iddianamenin uzunluğunun kendisi değil; uzunluğun yaratttığı asimetrik bilgi yükü ve bunun yargılamanın adilliğini zayıflatmasıdır.

Makul Sürede Yargılanma (AİHS m. 6/1)

İddianamenin hacmi, doğrudan yargılamanın süresini etkileyen bir faktördür:

  • Büyük hacimli iddianameler, duruşmaların uzamasına,
  • Delillerin ayıklanması ve tartışılmasının yıllar sürmesine,
  • Çok sanıklı davalarda süreçlerin kontrol edilemez hâle gelmesine

neden olabilmektedir. AİHM’in “makul süre” analizinde dikkate aldığı unsurlardan biri davanın karmaşıklığıdır. Ancak Mahkeme, devletlerin “kendi yarattıkları karmaşıklığı” makul süre ihlalini meşrulaştırmak için kullanamayacağını da belirtir. Dolayısıyla aşırı hacimli iddianame – eğer gereksiz ayrıntılarla şişirilmişse – “davanın karmaşıklığı” ölçütü altında haklılaştırılamayabilir.

Savunmanın Odaklanma Gücünün Azalması ve Yargılamanın Amacından Sapması

Aşırı uzun iddianameler, çoğu zaman:

  • Soruşturma fezlekelerinin olduğu gibi iddianameye aktarılması,
  • Gereksiz değerlendirme ve tekrarlar,
  • Delil niteliği taşımayan iddiaların metne yedirilmesi,

şeklinde karşımıza çıkar. Bu durum iddianamenin asli fonksiyonu olan suçlamayı odaklı biçimde ortaya koyma amacından sapmasına yol açar. Suçun unsurları, olay örgüsü ve delil bağlantıları geniş metinler arasında görünürlüğünü kaybedebilir. Bu ayıklanamaz yapı, hem savunmanın hem hâkimin iş yükünü artırarak adil yargılanmayı zedeler.

Türk Yargılaması Bağlamında Özgül Sorunlar

Türkiye’de özellikle örgütlü suç dosyaları ve siyasi nitelikli davalarda iddianamelerin hacim açısından çok büyük hazırlandığı görülmektedir. Bu bağlamda:

  • Mahkemelerin iddianamenin iadesi yetkisini istisnai kullanması,
  • Savunmaya ayrılan sürelerin hacimle orantılı olmaması,
  • Tutuklu sanıkların dosyaya fiilî erişim güçlüğü,
  • Dijital belgelerin sınırlı erişim altyapıları,
  • Aşırı hacimli iddianamelerin duruşma disiplinini zorlaştırması

gibi sorunlar belirginleşmektedir. Bu koşullar, hacimli iddianameler ile adil yargılanma hakkı arasında nesnel bir gerilim yaratmaktadır.

Değerlendirme

İddianamenin uzunluğu, tek başına hukuka aykırılık teşkil etmez; ancak:

  • Suçlamanın anlaşılmasını engelliyorsa,
  • Savunmanın hazırlanmasını fiilen imkânsızlaştırıyorsa,
  • Yargılamayı makul sürede tamamlamayı imkânsız kılıyorsa,
  • Silahların eşitliği ilkesini zedeliyorsa,

AİHS m. 6 ve Anayasa m. 36 bağlamında ihlal oluşturabilir. AİHM’in yaklaşımı, iddianamenin hacminden ziyade iddianamenin işlevini yerine getirip getirmediği üzerine kuruludur. Dolayısıyla çok hacimli bir iddianame yalnızca uzunluğuyla değil, yarattığı işlevsel sonuçlarla değerlendirilir.

Mukayeseli Hukukta İddianamenin Yapısı ve Hacim Sorunu

Ceza muhakemesi sistemleri farklı tarihsel ve yapısal temellere dayanmakla birlikte, iddianamenin amacı tüm hukuk düzenlerinde ortaktır: Sanığa yöneltilen isnadın açık, anlaşılır ve savunma yapmaya elverişli biçimde bildirilmesi. Bununla birlikte ülkelerin iddianamenin hacmini, biçimini ve içeriğini düzenleme biçimleri önemli farklılıklar gösterebilmektedir. Anglo-Sakson sistemlerinde daha kısa ve odaklı iddianameler yaygınken, Kıta Avrupası’nda iddianame genellikle soruşturma evrakını özetleyen daha uzun metinler hâlini alabilmektedir. Uluslararası ceza mahkemelerinde ise iddianamenin hem özet hem de ayrıntı içeren hibrit bir niteliği ortaya çıkmıştır.

ABD Federal Sistemi

ABD federal hukukunda “indictment”, suçlamayı kısa ve açık ifadelerle ortaya koymak zorundadır. Federal Ceza Usul Kuralları’nın 7(c)(1) maddesi şu ilkeyi getirir: “İddianame, suçu oluşturan temel unsurları kısa, açık ve kesin şekilde belirtmelidir.” Bu nedenle ABD’de iddianame çoğu zaman birkaç sayfayı geçmeyen bir belgedir. Örgütlü suç ve finansal suçlarda hacim artmakla birlikte, iddianamenin hacmi soruşturma evrakının hacmiyle paralel değildir; delil listeleri ve ek belgeler ayrıca tutulur. Federal mahkemeler, gereksiz ayrıntılarla dolu iddianameleri “prolix indictment” (aşırı uzun iddianame) olarak nitelemekte ve savcılık makamını eleştirebilmektedir.

Birleşik Krallık

İngiltere’de iddianame (bill of indictment), “short and simple statement” ilkesine göre düzenlenir. Criminal Procedure Rules r. 10.2 uyarınca:

  • Suçlamanın kısa,
  • Açık,
  • Belirli,
  • Tek eylem  – tek suç mantığıyla uyumlu

olması gerekmektedir. İngiltere’de iddianame geniş delil tartışmalarını içermez; bu hususlar duruşma öncesi “case management” sürecinde ayrıntılandırılır. Bu nedenle hacimli iddianame sorunu common law sisteminde oldukça sınırlıdır.

Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda

Bu ülkelerde de iddianameler ABD ve İngiltere’ye benzer biçimde kısa tutulur. Kanada Yüksek Mahkemesi, aşırı ayrıntılı iddianamelerin sanığı yanıltabileceğini ve suçlamanın özünü görünmez hâle getirebileceğini belirtmiştir.

Almanya

Alman Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (StPO) 200. maddesi iddianamenin “yüklenen fiilin yer, zaman ve diğer koşullarını içeren ayrıntılı açıklamasını” zorunlu kılar. Almanya’da iddianame, çoğu zaman soruşturma polis tutanaklarının özetini de içerir. Bu nedenle hacmi common law ülkelerine kıyasla daha uzundur. Ancak Alman hukukunda mahkeme, iddianameyi kabul aşamasında etkin bir kontrol yapar. Belirsiz, dağınık ya da gereksiz ayrıntıyla şişirilmiş iddianameler mahkemece reddedilebilir.

Fransa

Fransız sisteminde esas suç isnadı “acte d’accusation” ve “ordonnance de renvoi” belgeleriyle yapılır. Bu belgeler olayın kapsamlı bir anlatımını içerir. Ancak Fransa’da savcılık makamı delilleri iddianameye olduğu gibi aktarmak yerine özetleyerek sunar. Böylece iddianamenin hacmi sınırlı kalır. Fransa’da AİHM’in Pélissier ve Sassi kararı sonrasında suçlamanın belirliliği daha da önem kazanmıştır.

İtalya

İtalya’da iddianame (imputazione), nispeten ayrıntılıdır ancak hacim açısından AİHM’in Mattoccia / İtalya kararından sonra daha sistematik hâle gelmiştir. Gereksiz ayrıntılar iddianameye yazılmaz; deliller ayrı klasörlerde tutulur.

Uluslararası Ceza Mahkemeleri (ICC, ICTY, ICTR) ve Hacimli İddianameler

Uluslararası ceza mahkemelerinde iddianameler iki eğilim arasında sıkışır:

  • Suçlar karmaşık, çok failli, coğrafi olarak geniş zaman dilimine yayılmıştır.
  • Buna rağmen iddianamenin sanığın suçlamayı kavrayabileceği kadar özlü olması şarttır.

Bu nedenle uluslararası mahkemeler iki seviyeli bir iddianame yapısı geliştirmiştir:

  • Indictment (temel suçlama metni): Kısa, öz, net; suçun unsurları ve tarihsel çerçeve belirtilir.
  • Prosecution’s Pre-Trial Brief (iddia makamının ayrıntılı açıklaması): Kanıtlar, kapsamlı olay analizi, tanık beyanları burada yer alır. Bu yapı, hacimsel sorunların iddianamenin merkezinde birikmesini engellemektedir.

Aşırı Hacimli İddianame Sorunu Açısından Mukayeseli Sonuç

Mukayeseli hukuk incelemesi üç önemli sonuç vermektedir:

  • Aşırı hacimli iddianame sorunu common law ülkelerinde yok denecek kadar azdır, çünkü sistem kısa iddianameyi zorunlu kılar.
  • Avrupa kıta sistemlerinde hacim zaman zaman artmaktadır, ancak mahkeme kontrolü ve özetleme teknikleri hacmin aşırılaşmasını sınırlar.
  • Uluslararası mahkemeler hacimsel sorunla en çok karşılaşan sistemdir, ancak iki kademeli belge yapısıyla bu sorun büyük ölçüde çözülmüştür.

Bu karşılaştırma, Türk hukukunun iddianame hacmi konusunda hem common law’un özlü iddianame ilkesinden hem uluslararası ceza yargısının iki kademeli dosya yönteminden yararlanabileceğini göstermektedir.

Türk Hukukunda İddianame Hacminin Sınırlandırılması ve İyileştirilmesi

Türk ceza muhakemesi pratiğinde son yıllarda giderek artan hacimli, yüzlerce veya binlerce sayfalık iddianameler; savunma hakkı, yargılamanın etkinliği, makul süre ilkesi ve mahkemelerin iş yükü bakımından önemli yapısal sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bu sorun yalnızca pratik bir mesele değil; Anayasa m. 36 ve AİHS m. 6 çerçevesinde doğrudan temel haklarla bağlantılı bir olgudur. Bu bölümde, önceki bölümlerde ortaya konulan normatif çerçeve ve mukayeseli hukuk incelemesi temel alınarak gerekçeli reform önerileri geliştirilmektedir.

Öneriler, dört ana kategori altında ele alınmaktadır:

  • Normatif iyileştirmeler (kanun değişikliği önerileri)
  • Uygulama ve içtihat yönünden iyileştirmeler
  • Kurumsal ve teknik düzenlemeler
  • Savunma hakkını güçlendirmeye yönelik destek mekanizmaları

Normatif Düzenleme Önerileri (CMK’da Değişiklik)

  • İddianamenin hacmine ilişkin açık bir “orantılılık ilkesi” düzenlenmeli: CMK m. 170’e eklenecek bir hüküm ile iddianamenin:
    • suçlamayı açıkça ortaya koyacak,
    • savunmanın hazırlanmasını kolaylaştıracak,
    • gereksiz ifadelerden arındırılmış,
    • orantılı ve özet nitelikte

olması gerektiği açıkça düzenlenmelidir. Öneri hüküm: “İddianame, suçlama ve delillerin anlaşılmasını güçleştirecek şekilde gereksiz ayrıntı veya tekrarlar içermeyecek; olayları ve hukuki değerlendirmeyi orantılı biçimde yansıtacak şekilde düzenlenir.

  • Delillerin iddianamede “özet” olarak belirtilmesi zorunlu olmalı: CMK m. 170/4’te yer alan “delillerin gösterilmesi” ifadesi, uygulamada delillerin bütünüyle iddianameye kopyalanmasına yol açmaktadır. AB ve Anglo-Sakson ülkelerinde olduğu gibi bir ayrım getirilmeli:
    • deliller iddianamede özet olarak gösterilmeli,
    • ayrıntılı delil metinleri ayrı bir delil klasörü veya dijital platformda tutulmalıdır.
  • İddianamenin iadesi (CMK m. 174) için “hacimsel belirsizlik” açık bir iade nedeni yapılmalı Maddeye şu bent eklenebilir: “(e) İddianame, suçlamanın anlaşılmasını güçleştirecek ölçüde hacimli, dağınık veya belirsiz ise.” Bu hüküm, mahkemelere güçlü bir denetim yetkisi sağlar.

Uygulamada ve İçtihatta İyileştirme Önerileri

  • Mahkemeler, iddianamenin iadesi yetkisini daha etkin kullanmalı: Hâlen mahkemeler iade kurumunu istisnai bir mekanizma gibi görmektedir. Oysa AİHM standardı gereği mahkeme:
    • suçlamanın belirli olup olmadığını,
    • delillerin ayrıştırılmış şekilde sunulup sunulmadığını,
    • iddianamenin savunmayı zorlayıp zorlamadığını

etkin bir biçimde denetlemelidir.

  • Yargıtay içtihadı hacimsel standart oluşturmalı: Yargıtay’ın şu ilkeleri oluşturması beklentiyi karşılar:
    • İddianamenin amacı olay özetlemek değil, suçlamayı bildirmektir.
    • Soruşturma fezlekelerinin iddianameye “aynen” alınması hukuka aykırıdır.
    • Delil niteliği taşımayan değerlendirme veya yorumlar iddianamede yer almamalıdır.
    • Tekrar, belirsizlik ve ayrıştırılamazlık iddianamenin hukuka aykırılığına işaret eder.

Bu içtihat çizgisi mahkemelerin iddianameyi iade etme cesaretini artırır.

  • Savcılar için “İddianame Yazım Rehberi” hazırlanmalı: ABD, İngiltere ve Almanya’da olduğu gibi savcılık için bağlayıcı olmasa da yol gösterici bir rehber hazırlanabilir. Rehberde:
    • iddianame yapısı,
    • özetleme teknikleri,
    • delil ayrıştırma yöntemleri,
    • gereksiz bilgi aktarmanın zararları

gibi konular düzenlenmelidir.

Kurumsal ve Teknik Düzenleme Önerileri

  • Dijital Delil Yönetim Sistemi (DDYS) oluşturulmalı: İddianamelerin aşırı hacimli olmasının nedenlerinden biri, delil klasörlerinin iddianameye eklenmesidir. Avrupa ülkelerine benzer şekilde:
    • deliller dijital platformda tutulmalı,
    • iddianame bu platforma link vermelidir,
    • savunma ve mahkeme aynı platforma eşzamanlı erişebilmelidir.

Bu yöntem hacmi ciddi biçimde azaltır.

  • “Özet İddianame Formatı” zorunlu kılınmalı: Her iddianamede mutlaka bulunması gereken ve 2–3 sayfayı geçmeyecek bir özet kısım olmalıdır. Bu kısım:
    • olayların kısa özeti,
    • sanıklara yöneltilen eylemler,
    • delillerin sınıflandırılmış hâli,
    • talep edilen cezalar

şeklinde olmalıdır.

  • Teknik standartlar getirilmeli: Örneğin:
    • İddianamenin “genel açıklamalar” bölümü 5 sayfayı geçmemeli,
    • Delil özetleri madde madde sıralanmalı,
    • Gereksiz açıklamalara yer verilmemeli,
    • Her eylem bir başlık altında yapılandırılmalı.

Savunma Hakkını Güçlendirmeye Yönelik Destek Mekanizmaları

  • Aşırı hacimli dosyalarda savunmaya ek süre verilmesi zorunlu olmalı: AİHM’in Mattoccia, Moisejevs ve Foucher kararları ışığında:
    • iddianame hacmi ile savunma süresi orantılı verilmelidir,
    • tutuklu dosyalarda süre daha geniş tutulmalıdır.
  • Savunma için erişim kolaylaştırılmalı: Savunmanın:
    • dijital dosyaya erişimi,
    • dizin, indeks ve arama özelliği kullanabilmesi,
    • dosyayı kopyalayabilmesi,

zorunlu usul güvenceleri hâline getirilmelidir.

  • Savunmaya teknik destek sağlanmalı: Hacimli dosyalarda:
    • bağımsız bilişim uzmanı,
    • dosya okuma analisti,
    • dijital delil danışmanı

gibi mekanizmalar savunma için erişilebilir olmalıdır (örneği Fransa ve Hollanda’da bulunmaktadır).

Türk Ceza Muhakemesinde İddianame Reformunun Çerçevesi

Yukarıdaki öneriler ışığında Türk hukukunun “aşırı hacimli iddianame sorunu” üç temel ilke etrafında yeniden yapılandırılabilir:

  • Orantılılık → İddianame yalnızca gerekli bilgiyi içermeli, işlevini aşan hacimden kaçınmalıdır.
  • Belirlilik → Suçlama açık, net ve anlaşılır olmalı; bilgi yığını içinde kaybolmamalıdır.
  • Erişilebilirlik → Savunma, dosya içeriğine fiilen ulaşabilmeli ve hazırlanabilmelidir.

Bu ilkeler, AİHM içtihadı ile de uyumludur ve Türk ceza muhakemesinin daha adil, öngörülebilir ve etkin bir yapıya kavuşmasını sağlayacaktır.

Sonuç

Ceza muhakemesinde iddianame, sanığa yöneltilen suçlamanın çerçevesini belirleyen, yargılamanın kapsamını tayin eden ve savunma hakkının kullanılabilmesi için zorunlu temel belge niteliğindedir. Bu nedenle iddianamenin içeriği kadar biçimi, organizasyonu, anlaşılabilirliği ve hacmi de adil yargılanma hakkı bakımından belirleyici öneme sahiptir. Özellikle son yıllarda Türk ceza muhakemesi pratiğinde karşılaşılan çok hacimli, binlerce sayfayı aşan iddianameler; savunma hakkı, silahların eşitliği, makul sürede yargılanma ve iddianamenin iadesi kurumuyla ilişkili çok yönlü tartışmaları gündeme getirmiştir.

Bu çalışmada ortaya konulduğu üzere, CMK m. 170 ve m. 174 her ne kadar iddianamenin hacmine ilişkin açık bir sınırlama getirmese de bu maddelerin ruhu, iddianamenin açık, belirli, sistematik ve savunmayı zorlamayacak şekilde düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. AİHM içtihadı da suçlamanın bildirilmesi ve savunmanın hazırlığı için gerekli kolaylıkların sağlanması bakımından etkin bir “anlaşılabilirlik ve erişilebilirlik” standardı ortaya koymaktadır. Buna göre hacmin kendisi değil, hacmin suçlamanın görünürlüğünü ve savunmanın hazırlığını engelleyip engellemediği önem taşımaktadır.

Mukayeseli hukuk incelemesi, Türk sisteminde görülen aşırı hacimli iddianame olgusunun kaçınılmaz bir uygulama zorunluluğu olmadığını göstermiştir. Anglo-Sakson hukukunda özlü ve kısa iddianame esastır; Kıta Avrupası sistemlerinde hacim kontrolü mahkemelerce etkin biçimde yapılır; uluslararası ceza mahkemelerinde ise iki kademeli belge yapısı (özlü iddianame + ayrıntılı delil dokümanı) hacimsel sorunları önemli ölçüde çözmektedir. Bu karşılaştırma, Türk ceza muhakemesinin de benzer bir yönetsel ve normatif dönüşümle daha etkin ve adil bir yapıya kavuşabileceğini göstermektedir.

Bu doğrultuda çalışma, Türk hukukunda iddianame hacmine ilişkin sorunu çözmek amacıyla kanuni, içtihadi, kurumsal ve teknik düzeylerde çok boyutlu iyileştirme önerileri geliştirmiştir. Kanunda yapılacak değişikliklerle iddianamenin gereksiz ayrıntı ve tekrar içermeyerek orantılı biçimde hazırlanması güvence altına alınabilir; CMK m. 174’e eklenecek hükümler mahkemelere iddianameyi iade konusunda daha güçlü bir normatif dayanak sağlayabilir. Uygulama ve içtihat yönünden, savcılıklar için iddianame yazım rehberi hazırlanması, mahkemelerin kabul denetimini etkin kullanması ve Yargıtay’ın hacimsel standartlar geliştirmesi adil yargılanma hakkının korunmasına hizmet edecektir. Dijital delil yönetimi sistemi oluşturulması ve özet iddianame formatının zorunlu hale getirilmesi gibi teknik reformlar ise pratikte hem savunmanın hem mahkemelerin iş yükünü azaltacaktır.

Sonuç itibarıyla, iddianamenin hacmi Türk ceza muhakemesinde yalnızca teknik bir düzenleme problemi değil; doğrudan insan hakları hukuku, yargılama adaleti ve yargı etkinliği ile bağlantılı yapısal bir meseledir. Sorunun çözümü, ceza muhakemesinin bütüncül bir reform yaklaşımıyla ele alınmasını gerektirir. Daha kısa, daha açık, daha anlaşılır ve daha işlevsel iddianameler hem soruşturma makamının sorumluluğunu netleştirecek hem de savunmanın ve mahkemelerin görevlerini daha sağlıklı biçimde yerine getirmesini sağlayacaktır. Bu çerçevede yapılacak reformlar, Türk ceza adalet sisteminin hem ulusal hem uluslararası standartlara uyumunu güçlendirecek; adil, dengeli ve etkin bir yargılama sürecine katkıda bulunacaktır.

© 2025 Prof. Dr. Vahit Bıçak / Bıçak Hukuk Bürosu – Tüm hakları saklıdır. Bu makale, sayın Prof. Dr. Vahit Bıçak tarafından www.bicakhukuk.com sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

Referans: Bıçak, Vahit (2025) “Torba İddianame Uygulaması: Sorunlar ve Çözümler”, Bıçak Hukuk Bürosu Blogu, https://www.bicakhukuk.com/torba-iddianame-uygulamasi/, s. __., Erişim Tarihi: ………,

/ Ceza Hukuku, Görüşler / Düşünceler, Görüşler / Düşünceler / Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Comments

No comments yet.

Send Comment