Türkiye – ABD İlişkilerinin Hukukî Çerçevesi
Türkiye–ABD ilişkileri, diplomasi ve güvenlik gündemi kadar, hatta çoğu kez ondan da belirleyici biçimde hukuk metinleri ve uyum rejimleri tarafından çerçeveleniyor. Silah satışları, teknoloji transferi, yaptırımlar ve ihracat kontrolleri; Kongre’nin yasama ve denetim yetkileri ile yürütmenin lisans/izin süreçlerinin kesiştiği bir hat üzerinde işliyor. Bu yazı, Congressional Research Service’in R44000 raporundaki güncel fotoğrafı esas alarak, ilişkilerin pratikte nasıl “hukuka tercüme” edildiğini gösteriyor: F-35/S-400 düğümünün normatif sınırları, F-16 tedarik ve modernizasyonunun koşulları, OFAC–CAATSA–ITAR gibi rejimlerin Türk kamu kurumları ve şirketleri açısından doğurduğu uyum yükümlülükleri ve bölgesel dosyaların (Suriye, İsrail–Filistin, Rusya–Ukrayna) ticaret ve finans hukukuna yansımaları somutlaştırılıyor. Amaç, politika tartışmasını teknik ayrıntıya boğmadan, “hangi işlem hangi lisansa, hangi sözleşme maddesine ve hangi denetime tabi?” sorularına uygulanabilir cevaplar vermek.
“Turkey (Türkiye): Major Issues and U.S. Relations” başlıklı ve R44000 numaralı rapor, ABD Kongresi’nin yasama birimi içindeki Library of Congress’e bağlı, partiler-üstü araştırma kurumu Congressional Research Service (CRS) tarafından hazırlanır ve düzenli aralıklarla güncellenir; en son 15 Eylül 2025 tarihinde güncellenmiştir. CRS, yalnızca Kongre’nin talebi ve yönergesiyle çalışır; ürünleri Kongre üyeleri ve komitelerine objektif, dengeli ve tavsiye içermeyen bilgi/analiz sunmayı amaçlar. Congress.gov’daki “CRS Products” ve “About CRS” sayfalarında vurgulandığı üzere, bu raporlar kamuoyuna açık anlaşılırlık sağlamak içindir; metodolojik olarak açık kaynak veriler, resmî belgeler ve önceki CRS çalışmalarının senteziyle hazırlanır ve Kongre’nin denetim ile yasama seçeneklerini çerçeveleyen bir arka plan metni işlevi görür. R44000 sayfası raporun güncel sürümünü ve bölüm yapısını yayımlarken, CRS’ye ilişkin kurumsal açıklamalar raporların tarafsız ve kurum-içi gizlilik ilkelerine bağlı biçimde üretildiğini belirtir.
Kongre’nin rolü ve hukukî çerçeve
ABD’de Türkiye’yi ilgilendiren savunma tedariki ve yaptırım kararlarının hukuki sonucu, yalnızca yürütmenin takdirinden ibaret değil. Kongre, üç kanalla oyunun kurallarını belirliyor.
Birinci kanal, AECA ve ITAR üzerinden işleyen silah satış ve transfer rejimi. Büyük ölçekli satışlarda yönetim Kongre’ye bildirim yapmak zorunda; Kongre belirli süre içinde itiraz edebilir, koşul talep edebilir ya da siyasi sinyal niteliğinde kayıtlar düşebilir. ITAR lisansları ise sahaya daha da yaklaşıyor: son kullanıcı ve uç kullanım taahhütleri, coğrafi kısıtlar, yeniden ihrac yasakları ve son kullanıcı doğrulaması, alıcı tarafın sözleşmelerine kadar inen ayrıntılı hükümler olarak karşımıza çıkıyor.
İkinci kanal, CAATSA dâhil yaptırım mevzuatı. Belirli savunma tedarikleri yasayla zorunlu kısıtlamalara bağlanmış durumda; OFAC listeleri ve ikincil yaptırım riski bankacılık işlemlerinde KYC, UBO ve işlem taramasını sıkılaştırıyor, finansal aracılar için yükseltilmiş inceleme gerektiriyor.
Üçüncü kanal, her yıl müzakere edilen savunma yetkilendirme yasaları ve Kongre kararları. Bu metinler kimi zaman bağlayıcı hükümlerle, kimi zaman da bağlayıcı olmayan yönlendirmelerle lisans–izin süreçlerinin temposunu ve koşullarını fiilen etkiliyor.
Bu üç kanal birlikte ele alındığında, Türkiye–ABD hattındaki her tedarik, güncelleme ve ödeme akışı aynı sınama sorularına bağlanıyor: kimle işlem yapılıyor, hangi kalem nereye gidiyor, hangi lisansın ve hangi sözleşme hükmünün kapsamında ilerliyor?
F-35 / S-400 Kesişimi: Normatif Kilit ve Pratik Sonuç
S-400 hava savunma sisteminin tedariki, ABD iç hukukunda doğrudan sonuçlar doğuran bir eşiğe işaret eder. CAATSA kapsamındaki yaptırım hükümleri ve F-35 programını düzenleyen mevzuat birlikte okunduğunda, Türkiye S-400’e sahip olduğu sürece F-35 platformu ve ona bağlı teknik veriler için transfer, bakım, yazılım güncellemesi ve hassas bileşen devrinin hukuken bloke olduğu kabul edilir. Bu engel, “uçak teslimi yapılamaz” düzeyinde basit bir kısıt değildir; yazılım kodları, görev/veri kayıt cihazları, lojistik destek paketleri, eğitim içerikleri ve simülatör entegrasyonları dâhil tüm yaşam döngüsünü etkiler. Yürütme erki, diplomatik gerekçelerle esneklik arasa bile, Kongre kaynaklı normlar yürütmenin takdir alanını sınırladığı için sözleşme ve lisans safhasında kilit değişmez: S-400 dosyasında hukuki bir çözüm üretilmedikçe F-35 hattında ilerleme mümkün olmaz. Uygulamada bu, tedarik zincirindeki her aktörün ürün ağacını (BOM) ve menşe/sınıflandırma kayıtlarını güncel tutmasını, “F-35 ile temas edebilecek en küçük alt bileşen dahi lisans şemsiyesi altındadır” varsayımıyla hareket etmesini gerektirir. Aksi hâlde, masraflı siparişler son aşamada reddedilebilir, sigorta/finansman kanalları kapanabilir ve sözleşmelerde ağır fesih/cezai şart riski doğar.
F-16 Tedariki ve Koşullandırma: Lisans, Sözleşme ve Denetim Üçgeni
F-16 tedariki ve modernizasyonu, F-35’e kıyasla daha esnek bir alandır; ancak esneklik “koşulsuzluk” anlamına gelmez. AECA uyarınca büyük ölçekli satışlarda Kongre’ye bildirim zorunluluğu sürer; Kongre’nin açık bir blokaj kararı olmasa bile, süreç bildirim süreleri, yazılı taahhütler ve sözleşme ekleri üzerinden fiilen koşullandırılır. ITAR lisansları, son kullanıcı (end-user) ve uç kullanım (end-use) hükümleri, coğrafi kullanım kısıtları, üçüncü ülkeye yeniden transfer yasağı ve son kullanıcı doğrulaması gibi detayları bağlayıcı hâle getirir. Bu hükümler yalnızca teslim anını değil, bakım-onarım, yedek parça ikmali, aviyonik yükseltmeler ve mühimmat entegrasyonları gibi “teslimat sonrası” adımları da kapsar. Türkiye’deki alıcı kurum ve şirketler için bu tablo, iki düzlemde pratik yükümlülük üretir. Birincisi, teknik: ABD menşeli komponent oranı, arayüz yazılımları, kripto/komuta-kontrol unsurları ve görev planlama yazılımlarının lisans kapsamı netleştirilmeli; konfigürasyon değişiklikleri için ön onay ve kayıt tutma disiplinine uyulmalıdır. İkincisi, yönetişim: end-use monitoring mekanizmaları işletilmeli, kullanıcı eğitimleri ve erişim logları standartlaştırılmalı, coğrafi/kullanım kısıtlarını ihlal edebilecek operasyon senaryoları için iç kontrol noktaları kurulmalıdır. Bankacılık ve sigorta boyutunda ise tedarik ödemeleri ve akreditif düzenekleri, yaptırım taraması ve UBO/KYC süreçleri ile uyumlu yürütülmelidir. Çoğu gecikme ve ek koşul talebi, lisans ve sözleşme hükümlerinin bu ayrıntılı denetim katmanlarında yaşanan tereddütlerden doğar; bu nedenle proaktif bir “uyum takvimi” ve belge matrisi, tedariki hızlandıran en önemli araçtır.
İsrail–Filistin Hattı ve Ticari / Yaptırım Yansımaları
Gazze sorunu sonrası dönemde Türkiye–İsrail ilişkilerindeki dalgalanma, ticaret ve finans hukukuna doğrudan yansıyan bir dizi etkiler üretti. Mal ticaretinin askıya alınması veya kademeli yeniden açılması gibi kararlar, bankacılıkta işlem taraması ve sözleşme düzeyinde cezai şartların işletilmesi bakımından yeni bir denge kurmayı gerektiriyor. ABD tarafında terörle mücadele finansmanı kuralları, ikincil yaptırım riskleri ve ihracat kontrol beyanları; Türkiye’deki şirketlerin müşteri ve tedarikçi taramalarını sıkılaştırmalarını gerekli kılıyor. Bu başlıkta kritik olan, sözleşme dilinin netliğidir: teslim–ödeme takvimleri, muhtemel kısıtlama ve durdurma hallerinde devreye girecek uyarlama maddeleri, force majeure kapsamına giren yaptırım/izin değişiklikleri ve fesih seçenekleri en baştan yazılıp taraflarca kabul edilmelidir. Aksi hâlde, sahadaki ani karar değişiklikleri hukukî ve finansal ihtilaflara dönüşebilir.
Rusya–Ukrayna Savaşı: Dengeleme ve Uyum Riski
Türkiye’nin bir yandan Ukrayna’yı destekleyen ve NATO’nun caydırıcılığını artıran adımları, diğer yandan Rusya ile ekonomik bağları koruyan dengeleme siyaseti; uyum mimarisini zorlayan bir tablo yaratıyor. İhracat kontrolleri, özellikle çift kullanımlı ürünler ve ileri teknoloji bileşenler bakımından sıkı denetleniyor. İkincil yaptırım riski, yalnızca doğrudan Rusya bağlantılı işlemlerde değil, üçüncü ülkeler üzerinden dolaylı yönlendirilmiş tedarik şemalarında da gündeme gelebiliyor. Bu nedenle nihai kullanıcı taraması, uç kullanım beyanı ve yeniden ihracın izlenmesi; sadece formalite olmaktan çıkıp denetimde talep edilen somut ispat araçlarına dönüşmüş durumda. Bankalar ve finansal aracılar, cari hesap hareketlerinden akreditiflere kadar geniş bir yelpazede gelişmiş KYC/AML süreçleri uyguluyor; şirketler ise tedarik zincirinde menşe ve güzergâh doğrulamalarını belgeleyerek risklerini yönetebiliyor. Denge politikasının sürdürülebilirliği, teknik olarak bu kayıt ve ispat düzeninin disiplinine bağlı.
Alternatif Platformlar ve Millî Projeler: Eurofighter ve TF-Kaan’ın Hukuk Dili
F-35 hattının kapanması, Türkiye’yi alternatif platformlar ve millî projelere yöneltti. Eurofighter Typhoon seçeneği ile TF-Kaan programı, teknik değerlendirme kadar hukukî bir okuma da gerektiriyor. Eurofighter tarafında çoklu ülke lisansları, teknoloji transfer kısıtları ve kritik alt sistemlerde ABD menşeli bileşenlerin ITAR kapsamı, pazarlık masasında gerçek sınırları belirliyor. TF-Kaan’da ise motor ve aviyonik tedarik zincirindeki lisans rejimleri, ortak geliştirme hükümleri ve entegre ekipmanların dışa bağımlılık oranı; program takviminin hukuki boyutunu oluşturuyor. Her iki hatta da ofset yükümlülükleri, fikrî mülkiyet hakları ve bakım/yazılım güncelleme lisansları; salt mühendislik meselesi değil, projenin finansmanı ve sürdürülebilirliği açısından da belirleyici. Kısacası, “platform seçimi” teknik bir karar olduğu kadar, lisans–sözleşme–ihracat kontrol üçgeninde sürdürülebilir bir hukuk stratejisidir.
İç Siyaset, Ekonomi ve Kongre Gündemi: Bütçe Döngüsünün Hukukî Nabzı
Türkiye’de yürütme gücünün konsolidasyonu ve muhalefet alanındaki gelişmeler, Washington’da Kongre metinlerinin diline dolaylı olarak yansıyor. Yıllık savunma yetkilendirme yasaları müzakere edilirken Türkiye’ye yönelik ek koşul önerileri gündeme gelebiliyor; nihai metinler bu koşulları içermese bile, komite raporları ve oturum kayıtları yürütmeye açık sinyaller gönderiyor. Bu sinyaller, pratikte lisans–izin süreçlerinin temposunu ve denetim derinliğini etkiliyor. Ekonomideki fiyat istikrarı ve dış finansman ihtiyacı ise bankacılık üzerinden uyum katmanını kalınlaştırıyor: yabancı finansörlerin hukukî güvenlik beklentileri, sözleşmelerin yaptırım ve ihracat kontrol hükümlerini daha ön plana taşıyor.
Uygulamacılar için Uyum Mimarisi: Prosedürü Savunmaya Çevirmek
Uyumun özü, prosedürü savunmaya dönüştürebilmektir. Türkiye’deki kurum ve şirketler için ilk adım, ITAR kapsamı ile AECA bildirim süreçlerini doğru okumaktır. Son kullanıcı ve uç kullanım taahhütleri sözleşme metinlerine açık ve ölçülebilir şekilde yazılmalı; coğrafi kullanım ve yeniden ihraç sınırlamaları operasyon talimatlarına dönüştürülmelidir. ABD menşeli parça oranı, bakım ve yazılım güncellemeleri dâhil tüm yaşam döngüsünde izlenmeli; konfigürasyon değişiklikleri için ön onay mekanizmaları kurulmalıdır. Yaptırım tarafında OFAC, AB ve Birleşik Krallık listeleri düzenli aralıklarla güncellenmeli; mülkiyet ve kontrol testleri yalnızca tek işlemde değil, müşteri yaşam döngüsünün tamamında tekrarlanan bir politika hâline getirilmelidir. Bankacılık işlemlerinde gelişmiş KYC ve AML kontrolleri; yaptırım hassasiyeti yüksek coğrafyalar için yükseltilmiş inceleme ve ikinci onay katmanlarıyla desteklenmelidir. Tüm teslimat, ödeme, bakım ve servis kayıtlarının uzun süreli saklanması, denetim ve uyuşmazlık hâlinde en güçlü savunma aracıdır. Nihayet, F-16 sürecinde koşul veya gecikme, F-35 kısıtlarının sürmesi, Rusya/İran yaptırım sıkılaşması ve Suriye hattındaki kırılganlık gibi olası senaryolar için önceden yazılmış, tarihlendirilmiş ve sorumlu ataması yapılmış bir kriz planı bulunmalıdır. Böyle bir plan, yalnızca operasyonu değil, hukuki riskleri de yönetir.
Sonuç: Hukuk Metinlerini Operasyon Diline Çevirmek
Türkiye–ABD hattında ilişkilerin seyri, giderek daha fazla Kongre şartları, yaptırım rejimleri ve ihracat kontrolleri tarafından belirleniyor. Başarılı bir uyum mimarisi; ITAR, AECA, CAATSA ve OFAC kurallarını kurum içi prosedürlere çevirmeyi, sözleşmelere açık ve ölçülebilir kullanım hükümleri yazmayı, kayıt ve izlenebilirliği kurumsal bir kültüre dönüştürmeyi gerektiriyor. Bu noktada Bıçak Hukuk, savunma tedarik sözleşmelerinin hukuki kurgulanması ve ITAR lisans koşullarının sözleşme metinlerine doğru yansıtılması, AECA bildirim ve onay sürecinin takvime bağlanması, son kullanıcı ve uç kullanım taahhütlerinin denetlenebilir hale getirilmesi, ABD menşeli bileşen oranı ve yeniden ihraç kısıtlarının tedarik zinciri dokümantasyonuna işlenmesi, OFAC–CAATSA–AB/UK yaptırım taraması ve UBO/KYC politikalarının güncellenmesi, bankacılık ve sigorta işlemlerinde yükseltilmiş inceleme mekanizmalarının kurulması, yüksek riskli bölgesel operasyonlar için sözleşme revizyonları ve fesih/uyarlama maddelerinin hazırlanması, iç denetim ve kayıt saklama rejiminin hukuken savunulabilir hale getirilmesi, yöneticiler ve operasyon ekipleri için hedefe dönük uyum eğitimlerinin verilmesi, F-16 tedarikinde koşul/gecikme senaryoları ve F-35 kısıtlarının devamı gibi durumlar için önceden yazılmış kriz planlarının ve iletişim protokollerinin oluşturulması gibi başlıklarda uçtan uca destek sunar. Amacımız, “kimle, neyi, nereye, hangi lisansla” sorularına her işlemde belgelendirilebilir yanıtlar üreten, denetime ve uyuşmazlığa dayanıklı bir yapı inşa etmenize yardımcı olmaktır. Böyle kurulan bir çerçeve, diplomatik dalgalanmalar sürse de projelerinizi hukuken savunulabilir ve ticari olarak sürdürülebilir kılar.
Comments
No comments yet.