Dijital iletişim platformlarında hakaret, şantaj ve mahrem içerik ifşası, günümüzde giderek yaygınlaşan ve bireylerin temel haklarını doğrudan etkileyen dijital şiddet biçimleridir. Sosyal medya üzerinden işlenen bu fiiller, çoğu zaman anonim hesaplar, hızlı yayılım ve kalıcı dijital izler nedeniyle mağdurlar açısından ağır sonuçlar doğurmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 125, 133, 134 ve 107. maddeleri ile 5651 sayılı Kanun, çevrim içi saldırılar karşısında cezai ve idari başvuru yollarını birlikte düzenleyen önemli koruma mekanizmaları sunmaktadır. Yargıtay içtihatları ise özellikle tehdit içeren şantaj, mahrem görüntülerin ifşası ve dijital hakaret vakalarında suçun unsurlarını somutlaştırarak uygulamayı şekillendirmektedir. Hukuka aykırı ses veya görüntü kaydının delil olarak kullanılabilirliği ise olayın koşullarına göre ayrı değerlendirilmekte ve mağduriyetin ağırlığına göre meşru kabul edilebilmektedir. Dijital saldırıya uğrayan mağdurlar, ceza soruşturması yanında tazminat, erişim engelleme ve içerik kaldırma süreçlerini aynı anda işletme hakkına sahiptir. 5651 kapsamında yapılacak başvurular, kişisel itibarın korunması ve dijital izlerin hızla durdurulması bakımından kritik öneme sahiptir. Bıçak Hukuk, sosyal medya kaynaklı dijital şiddet vakalarında mağdurların sahip olduğu koruma yollarını bütüncül bir şekilde ortaya koyarak hem uygulayıcılara hem de kamuya kapsamlı bir rehber sunmayı amaçlamaktadır.
Dijital Şiddet ve Yasal Koruma Mekanizmaları
Sosyal medya platformları – Instagram, WhatsApp, TikTok, Facebook ve X – hem iletişim aracı hem de yeni suç tiplerinin doğduğu alanlar hâline gelmiştir. Günlük hayatta birkaç saniyede gönderilen bir mesaj, paylaşılan bir fotoğraf, yapılan bir yorum ya da başlatılan bir linç kampanyası; hakaret, şantaj, tehdit, itibar suçu, özel hayatın gizliliğini ihlal veya mahremiyet ifşası gibi ağır suçlara dönüşebilmekte ve bireylerin sosyal, psikolojik ve ekonomik kimliğini derinden etkileyebilmektedir. Bu nedenle “dijital şiddet” kavramı artık yalnızca sosyolojik bir olgu değil, aynı zamanda ceza hukuku, bilişim hukuku ve tazminat hukuku bakımından geniş sonuçlar doğuran çok katmanlı bir hukukî meseledir.
Bu makalenin amacı; sosyal medya kaynaklı suçları ceza hukuku, 5651 sayılı Kanun, kişisel verilerin korunması, tazminat davaları ve delil stratejileri açısından bütüncül bir çerçevede inceleyerek okuyucuya kapsamlı bir rehber sunmaktır. Dijital ortamda işlenen eylemlerin çoğu zaman birbirine karışması – örneğin hakaretin tehditle birleşmesi, mahrem görüntülerin şantaj aracı hâline getirilmesi veya özel hayatın gizliliği ihlalinin ifşayla bütünleşmesi – bu rehberin önemini daha da artırmaktadır.
Bu çalışma ayrıca Bıçak Hukuk Bürosu tarafından daha önce yayımlanan üç temel makalenin bulgularını bir üst çatı altında toplamaktadır:
- Şantaj – Mahrem Fotoğraf/Video Üzerinden Baskı: Dijital platformlarda rıza dışı elde edilen mahrem görüntülerin tehdit veya menfaat sağlama amacıyla kullanılması; TCK 107 kapsamında şantaj suçunun modern görünümü.
- Sosyal Medyada Uygunsuz Görüntü Yayılması (TCK 134): Rıza olmaksızın ifşa edilen fotoğraf ve videoların özel hayatın gizliliğini nasıl ihlal ettiği; Yargıtay’ın ifşa – kayıt – yayma ayrımına ilişkin kriterleri.
- Ses/Görüntü Kaydı – Delil Niteliği / Suç Niteliği Ayrımı: Bir kişinin konuşmasını veya görüntüsünü kaydetmenin ne zaman delil niteliği taşıdığı, ne zaman suç oluşturduğu; hukuka uygun delil – hukuka aykırı delil ayrımı ve Yargıtay uygulaması.
Bu makale, söz konusu üç yazının devamı niteliğinde olup, bunları hakaret, tehdit, ifşa, şantaj ve özel hayatın gizliliğinin ihlali başlıkları altında bir araya getirerek dijital şiddetin tüm hukukî boyutlarını tek metinde açıklamayı amaçlamaktadır.
Sosyal Medyada Hakaret
Sosyal medya platformları, kullanıcıların düşüncelerini hızlı ve geniş kitlelere iletebildiği dinamik iletişim alanlarıdır. Ancak bu geniş etkileşim kapasitesi, hakaret ve itibar zedeleme fiillerinin yayılması bakımından da ciddi bir risk yaratmaktadır. Dijital ortamdaki hakaret, yalnızca mağdurun kişisel onur ve saygınlığını zedelemekle kalmaz; aynı zamanda aile ilişkileri, mesleki itibarı ve psikolojik durumu üzerinde ağır sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle sosyal medya üzerinden hakaret, Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesi kapsamında özel değerlendirme gerektiren bir suç niteliği taşır.
Yasal Çerçeve ve Dijital Ortamın Etkisi
TCK 125’e göre hakaret, bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil isnadı veya sövme niteliğinde sözlerle işlenebilir. Suçun dijital ortamda gerçekleşmesi; mesaj, yorum, fotoğraf altına yazılan ifadeler, video, görsel içerik veya özel mesaj yoluyla olabilir. Sosyal medya paylaşımlarının doğası gereği hızlı yayılması ve geniş erişim sağlaması, hakaretin hem mağdura yönelmiş olmasını kolaylaştırmakta hem de çoğu durumda aleniyet unsurunu doğrudan gündeme getirmektedir.
Yargıtay’ın Hakaret ve Paylaşımın Failine Yaklaşımı
Yargıtay, sosyal medya hakaretlerinde özellikle paylaşımın sanık tarafından yapılıp yapılmadığının belirlenmesine ilişkin önemli kriterler geliştirmiştir. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2024/25000 esas ve 2025/6175 karar sayılı ilamında, hesabın ele geçirildiğini iddia eden sanığın bu iddiasını destekleyecek nitelikte başvuru veya teknik delil sunmamasını dikkate almış ve bu tür savunmaların ancak somut veriyle desteklendiğinde geçerli olabileceğini ifade etmiştir. Kararda, sanığın cihaz incelemesine rıza göstermemesi ve açık kaynak araştırmalarının sanık beyanlarıyla çelişmesi, paylaşımlar ile sanık arasındaki bağlantıyı güçlendiren unsurlar olarak değerlendirilmiştir. Böylece sanığın “hesabım çalındı” savunması, desteklenmediği takdirde suçtan kurtulmaya yönelik kabul edilmiştir. Bu yaklaşım, dijital suçlarda failin tespiti bakımından Yargıtay’ın izlediği modern değerlendirme yönteminin temelini oluşturmakta; IP verileri, erişim zamanları, cihaz bağlantıları ve hesap kullanım alışkanlıklarının önemli delil niteliği taşıdığını göstermektedir.
Aleniyet Unsuru ve Cezalandırmaya Etkisi
Sosyal medya üzerinden yapılan hakaret, çoğu durumda aleni olarak kabul edilir. Hesabın herkese açık olması hâlinde aleniyet kendiliğinden gerçekleşirken, kapalı hesaplarda takipçi sayısı, paylaşımın yayılabilirliği ve içeriğin üçüncü kişilerce kolaylıkla erişilebilir olması dikkate alınır. Doğrudan mesaj üzerinden yapılan hakaret aleni sayılmasa da suç yine oluşur. Ancak aleniyetin varlığı hâlinde ceza TCK 125/4’e göre ceza artırılmaktadır.
Hakaret – Sövme – Eleştiri Ayrımı
Sosyal medya ortamında eleştiri ile hakaret arasındaki ayrım sıkça tartışma konusu olmaktadır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre eleştiri, belirli bir olay veya konu bağlamında ifade edilen ve kamu yararı amacı taşıyan değerlendirmelerdir; kişinin onur ve saygınlığını hedef almadığı sürece ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilir. Buna karşılık “şerefsiz”, “ahlaksız”, “haysiyetsiz” gibi doğrudan kişiye yönelen ifadeler, her somut durumda hakaret suçunu oluşturur. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2022/3897 karar sayılı içtihadında, mağdura ait bir fotoğrafa yapılan aşağılayıcı yorumun doğrudan mağduru hedef alması nedeniyle hakaret suçunun oluştuğu kabul edilmiştir.
Dijital Delillerin Kullanımı ve Değerlendirme Usulleri
Sosyal medya hakaret davalarında en kritik unsur delildir. Yargıtay uygulamasında ekran görüntüleri, URL bilgileri, paylaşım tarih ve saatleri, log kayıtları, hesap erişim verileri ve bilirkişi raporları güvenilir delil olarak kabul edilmektedir. Önemli içtihatlarda, failin erişim imkânı bulunan bir hesaptan yapılan paylaşımın aksi kanıtlanmadıkça sanığa ait kabul edileceği belirtilmiştir. Bu yaklaşım, mağdurun delil toplama yükümlülüğünü kolaylaştırmakta ve dijital içeriklerin hızlı şekilde silinebilmesi nedeniyle delillerin zamanında güvence altına alınmasının önemini artırmaktadır.
Hakaretin Diğer Dijital Suçlarla Kesişimi
Hakaret suçu çoğu zaman diğer dijital suçlarla birlikte ortaya çıkmaktadır. Özellikle tehdit (TCK 106), şantaj (TCK 107), özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK 134) ve kişisel verilerin hukuka aykırı paylaşılması (TCK 136) ile birleşen fiiller, bütüncül bir değerlendirmeyi gerektirir. Yargıtay’ın tehdit ve şantaj içtihatlarında, mağdura yönelik hakaret içerikli tehdit mesajlarının çoğu zaman hem tehdit hem şantaj suçunu oluşturabileceği kabul edilmektedir. Bu nedenle sosyal medya hakareti, çoğu durumda tek başına değil, karma bir suç yapısı içerisinde incelenmektedir.
Mağdurun Başvurabileceği Yasal Yollar
Hakarete uğrayan kişi, ceza hukuku ve özel hukuk yollarını aynı anda kullanabilir. Savcılığa suç duyurusu yapılması, 5651 sayılı Kanun kapsamında içerik veya erişim engeli talep edilmesi, manevi tazminat davası açılması ve dijital delillerin noter aracılığıyla tespit edilmesi en yaygın başvuru yollarıdır. Sosyal medya platformlarının iç şikâyet mekanizmaları da delil niteliği taşımakla birlikte, esas itibarıyla yargısal süreçlerin yerini alamaz.
Dijital Hakaretin Tipik Görünüm Biçimleri
Türk yargı pratiğinde sıkça rastlanan örnekler arasında bir kişinin fotoğrafı altına aşağılayıcı yorumlar yapılması, WhatsApp gruplarında mağduru hedef alan küfürlü mesajların paylaşılması, Instagram hikâyelerinde alaycı içeriklerle kişiye saldırılması veya Twitter/X üzerinden kullanıcı etiketlenerek sövme niteliğinde ifadeler kullanılması yer almaktadır. Bu tür eylemlerin tamamı, Yargıtay’ın güncel yaklaşımı itibarıyla hakaret suçunun tipik örnekleri olarak kabul edilmektedir.
Dijital Şantaj ve Mahrem İçerik Üzerinden Baskı
Dijital şantaj, sosyal medya ve mesajlaşma uygulamalarının yaygınlaşmasıyla birlikte en hızlı artış gösteren siber suç tiplerinden biridir. Özellikle mahrem fotoğraf ve videoların ifşa edilmesi tehdidiyle mağdurlardan para, ilişkiyi sürdürme, tekrar görüşme, çeşitli menfaatler veya davranış değişikliği talep edilmesi, hukuken TCK 107 kapsamında şantaj suçunun tipik görünüm biçimlerini oluşturmaktadır. Dijital ortamın anonimlik ve kontrolsüz yayılım özellikleri, mağdurlar üzerindeki baskıyı artırmakta ve çoğu durumda ciddi psikolojik çöküntü ve sosyal yıkıma yol açmaktadır.
Yasal Çerçeve ve Şantaj Suçunun Dijital Boyutu
TCK 107’ye göre şantaj; bir kimsenin haklı veya haksız bir sonucu elde etmek amacıyla, onu yapmaya veya yapmamaya zorlayacak şekilde tehdit edilmesidir. İkinci fıkra, dijital şantaj vakalarının özünü oluşturan özel durumu düzenlemekte; failin kendisi veya başkası için çıkar sağlamak amacıyla, mağdurun şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikte hususları açıklamakla tehdit etmesini suç saymaktadır. Mahrem fotoğraf veya videonun ifşa edilme tehdidi, bu kapsamda en yaygın karşılaşılan örnektir. Bu nedenle mahrem görüntüleri yayınlama tehdidinin varlığı, hem şantaj suçunun ağır bir formu olarak kabul edilmekte hem de çoğu durumda TCK 134’te yer alan özel hayatın gizliliğinin ihlali ile birlikte değerlendirilmektedir.
Yargıtay Uygulaması: Mahrem İçerik Üzerinden Baskı Kurma
Yargıtay, dijital şantaj fiillerini değerlendirirken hem tehdidin içeriğine hem de elde edilmek istenen menfaatin niteliğine odaklanmaktadır. Uşak 4. Asliye Ceza Mahkemesi için verilen 2023/10383 sayılı Yargıtay 6. Ceza Dairesi kararında, mağdura “ailene videoları izletirim” şeklinde gönderilen mesajların salt tehdit suçu olarak değil, aynı zamanda şantaj suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir. Yargıtay, tehdit içeren ifadelerin yalnızca korkutma amacı taşımadığı, mağduru bir davranışa zorladığı durumlarda fiilin şantaja dönüştüğünü vurgulamaktadır.
Benzer şekilde, 2023/11143 sayılı Yargıtay 6. Ceza Dairesi kararında, sahte video kaydı yapılıyormuş gibi davranılarak mağdurdan para istenmesi eyleminin niteliği tartışılmış; yapılan değerlendirmenin sonucunda olayın cebir veya yağma olarak değil, mağdurun saygınlığını zedeleyecek görüntülerin açıklanacağı tehdidinin varlığı nedeniyle şantaj olarak nitelendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu içtihat, dijital şantajın yalnızca gerçek görüntülerin paylaşılmasıyla değil, görüntü varmış algısı yaratılmasıyla dahi oluşabileceğini göstermektedir.
Mahrem İçeriğin Paylaşılması Tehdidinin Ceza Hukuku Bakımından Sonuçları
TCK 107/2 kapsamında şantaj suçunun oluşması için görüntü veya bilginin gerçekten mevcut olması şart değildir; mağdurun özel hayatına ilişkin olduğu izlenimini veren dijital materyalin varlığı yeterlidir. Failin görüntüyü açıklama tehdidinde bulunması ve bunun sonucunda mağdurdan bir talepte bulunması, suçun oluşması için yeterlidir. Ayrıca fiilin çoğu zaman TCK 134 ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Yargıtay’ın son tarihlerdeki kararları, mahrem içeriklerin ele geçirilmesi, depolanması veya yayılma tehdidi taşıması durumlarında suçun zincirleme nitelik kazanabileceğini ve fail hakkında daha ağır yaptırımlar öngörülebileceğini göstermektedir.
Mağdurun Direncini Kırma Yöntemleri ve Psikolojik Baskı Unsurları
Dijital şantaj vakalarında fail, mağdur üzerinde psikolojik baskı oluşturmak için çoğu zaman tehdit içerikli mesajları ardışık şekilde gönderir. “Ailene gönderirim”, “işyerine yayınlarım”, “seni rezil ederim” gibi ifadeler, Yargıtay tarafından mağduru zorlayıcı nitelikte kabul edilmektedir. Failin mağdurla daha önce yaşadığı ilişkiyi ileri sürerek baskı kurması veya mağdurun gizli kalmasını istediği özel bilgilere dayanması, suçun değerlendirilmesinde ağırlaştırıcı etki yaratabilmektedir. Özellikle partnerlik ilişkilerinin sona ermesinin ardından eski eş veya sevgilinin mahrem içerik üzerinden şantaj yapması, “intikam pornosu” (revenge porn) olarak adlandırılan suç tipinin Türkiye’deki karşılığı olarak değerlendirilmektedir ve Yargıtay uygulamasında giderek daha sık karşımıza çıkmaktadır.
Delillerin Toplanması ve Korunması: Şantaj Davalarında Strateji
Şantaj suçunda mağdurun delil sunma yükümlülüğü büyük önem taşır. Mahrem içeriklerin ifşa edilmesi tehdidi, çoğu zaman mesajlaşma uygulamaları üzerinden gerçekleştiği için, delillerin hızlı bir şekilde kaybolması söz konusudur. Ekran görüntüleri, zaman damgalı kayıtlar, bilirkişi incelemesine elverişli mesaj içerikleri ve sosyal medya log kayıtları, yargılamanın temel delilleri arasında yer almaktadır. Yargıtay’ın yeni içtihatlarında, mesaj içeriklerinin bütünlüğünün korunması ve zaman bilgileriyle birlikte sunulmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Failin görüntüyü gerçekten elinde bulundurup bulundurmadığı, mesaj içerikleri, cihaz incelemesi ve tanık beyanları birlikte değerlendirilerek belirlenmektedir.
Failin “Görüntüleri İfşa Etmedim” Savunmasının Değerlendirilmesi
Yargıtay uygulamasında failin görüntüleri fiilen paylaşmamış olması, tehdit yoluyla şantaj suçunu ortadan kaldırmamaktadır. 2024/4879 sayılı Yargıtay 12. Ceza Dairesi kararında, failin mağdura ait yarı çıplak görüntüleri sosyal medya hesabında yayınlaması suçun oluşumu bakımından yeterli görülmüş; ayrıca görüntülerin paylaşılacağı tehdidi ile failin mağduru baskı altına alması şantaj suçuyla birlikte değerlendirilmiştir. Bu yaklaşım, dijital şantaj vakalarında fiili ifşanın değil, tehdidin ve zorlayıcı amacın belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır.
Mağdurun Başvurabileceği Yasal Yollar
Şantaj mağdurları için en hızlı ve etkili yol, savcılığa suç duyurusunda bulunulmasıdır. Tehdit mesajlarının sunulması, delillerin korunması ve gerekirse 6284 sayılı Kanun kapsamında koruma tedbirleri alınması mümkündür. Şantaj fiili aynı zamanda özel hayatın gizliliğini ihlal içeriyorsa 5651 sayılı Kanun kapsamında içerik veya erişim engeli talep edilebilir. Ayrıca mağdur, uğradığı psikolojik zarar veya itibar kaybı nedeniyle manevi tazminat davası açabilir. Failin dijital izleri üzerinden soruşturma genişletilebilir ve şantajın çok sayıda mağdura yöneldiği durumlarda örgütlü suç incelemesi yapılabilir.
Özel Hayatın Gizliliğinin İhlali ve İfşa Suçları (TCK 134)
Özel hayatın gizliliği, hem Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınmış temel bir hak hem de Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesi kapsamında korunan bağımsız bir suç tipidir. Dijital platformların yaygınlaşmasıyla birlikte kişisel görüntülerin izinsiz paylaşılması, mahrem nitelikteki fotoğraf ve videoların ifşa edilmesi, özel konuşmaların veya yazışmaların yayılması ve rızaya dayalı olarak verilen görüntülerin sonradan kötüye kullanılması, TCK 134’ün en yoğun uygulandığı alanlar hâline gelmiştir. Bu suç, dijital çağın hız ve erişim imkanları nedeniyle mağdur üzerinde geri döndürülemez zararlara yol açmakta; bu nedenle Yargıtay tarafından hassas bir koruma alanı olarak ele alınmaktadır.
TCK 134’ün Kapsamı ve Suçun Dijital Ortamdaki Görünümü
TCK 134’ün birinci fıkrası özel hayatın gizliliğini ihlal eden her türlü görüntü veya sesin kaydedilmesini, ikinci fıkrası ise bu görüntü veya seslerin ifşa edilmesini cezalandırmaktadır. Dijital ortamda görüntülerin depolanması, ekran görüntüsü alınması, gizlice kaydedilmesi veya başkalarına gönderilmesi, suçun hem oluşum şeklini hem de ağırlığını değiştirmektedir. Özellikle sosyal medya platformlarında mahrem içeriklerin paylaşılması veya gizli hesaplar üzerinden yayılması, suçun ifşa niteliğini açıkça göstermektedir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre, görüntülerin “belirli veya belirsiz sayıda kişiye ulaşabilecek şekilde paylaşılması” ifşa suçunun oluşumu için yeterlidir. Bu nedenle failin içeriği yalnızca kısa süre yayınlaması, küçük bir gruba göndermesi veya hesabı sonradan silmesi, suçun oluşumunu ortadan kaldırmamaktadır.
Yargıtay’ın Dijital İfşa Suçlarına Yaklaşımı
Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2024/4879 sayılı kararında, mağdurun yarı çıplak görüntülerinin Facebook üzerinden, rızası olmaksızın yayınlanması özel hayatın gizliliğini ihlal suçu olarak değerlendirilmiş; mahkeme, içeriklerin niteliği ve mağdurun yaşı nedeniyle suçun ayrıca zincirleme biçimde ve ağırlaştırıcı unsurlarla işlendiğine dikkat çekmiştir. Daire, mahrem görüntülerin paylaşılmasının mağdurun kişisel, cinsel ve sosyal alanına derin bir müdahale oluşturduğunu vurgulamış; bu tür fiillerde ceza tayininde failin kastının yoğunluğunun dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
Kararda dikkat çeken bir diğer nokta, alt soya yönelik koruyucu hükümler ile TCK 53’teki hak yoksunluklarının uygulanması konusundaki hataların bozma sebebi yapılmış olmasıdır. Bu durum, mahrem içeriklerin ifşası suçunda mahkemelerin ceza miktarına ek olarak, tamamlayıcı güvenlik tedbirlerini de doğru bir şekilde uygulaması gerektiğini göstermektedir.
Gizlice Kaydedilen Görüntüler, Rıza Sorunu ve “Paylaşma Tehdidi”
Dijital dünyada rıza kavramı önemli bir ayırıcı kriterdir. Kişinin rızasıyla çekilen görüntülerin daha sonra onun istemi dışında paylaşılması veya tehdit unsuru olarak kullanılması, hem TCK 134 hem de TCK 107 (şantaj) bağlamında suç oluşturabilir. Mahkemeler, rızanın yalnızca çekim anı ile sınırlı olduğunu; görüntünün kullanımına ilişkin ileriye dönük bir rıza doğurmadığını sürekli vurgulamaktadır. Bu nedenle failin “Zaten kendi rızasıyla gönderdi” savunması hukuken geçerli kabul edilmemektedir.
Öte yandan, görüntünün hiç paylaşılmamış olması, ancak yayılacağı yönünde tehditlerde bulunulması, fiilin şantaj suçuna dönüştürür. Ancak görüntünün izinsiz olarak elde edilmesi veya kaydedilmesi söz konusuysa, bu durumda TCK 134/1 kapsamında ayrıca özel hayatın gizliliğini ihlal suçu oluşur.
Dijital Mahremiyetin Genişleyen Tanımı ve Yeni Suç Tipleri
Mahkeme kararlarında mahremiyet kavramının teknolojinin gelişmesine paralel olarak genişlediği görülmektedir. Artık yalnızca çıplaklık veya cinsel içerik değil, kişinin özel yaşamına ilişkin her türlü yazışma, özel konuşma, konum bilgisi, ilişki detayları veya günlük yaşama dair paylaşımlar da mahremiyet kapsamındadır. Bu nedenle WhatsApp konuşmalarının ekran görüntülerinin izinsiz paylaşılması, özel fotoğrafların kapalı hesaplardan üçüncü kişilere iletilmesi, “story” görüntülerinin ekran kaydı alınarak yayılması, Yargıtay tarafından özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilmektedir.
Bu noktada, 5651 sayılı Kanun’un içerik ve erişim engelleme hükümleri de önem kazanmakta; mağdurun talebi üzerine sulh ceza hâkimlikleri içeriklerin yayından kaldırılmasına hükmetmektedir.
İçeriklerin Yayılması ve Zararın Kapsamı
Mahrem görüntülerin dijital ortamda yayılması, klasik suç tiplerinden farklı olarak hızla çoğalabilen ve kontrol edilemeyen bir zarar yaratmaktadır. İçeriğin bir kez paylaşılması, mağdurun saygınlığı, sosyal ilişkileri ve psikolojik durumu üzerinde yıllarca sürebilecek etkiler bırakabilmektedir. Yargı kararları bu nedenle dijital ifşa eylemlerinde failin kastını, paylaşımın kapsamını, mağdurun yaşı ve görüntülerin niteliğini dikkate alarak daha yüksek ceza tayinine gitmektedir.
Ayrıca mahrem görüntülerin birden fazla platformda yayılması veya farklı kişilere gönderilmesi, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına yol açabilmekte ve faile verilecek ceza artırılmaktadır.
Mağdurun Yasal Hakları: Ceza Davası, Erişim Engeli ve Tazminat
Özel hayatın gizliliğinin ihlali suçu bakımından mağdurun başvurabileceği yollar çok yönlüdür. Savcılığa yapılacak suç duyurusu, ceza soruşturmasının başlamasını sağlar. Aynı zamanda mağdur, içeriklerin yayılmasını durdurmak amacıyla 5651 sayılı Kanun uyarınca erişim engeli ve içerikten çıkarma talep edebilir. Bu tedbirler özellikle görüntülerin platformlar arasında yayılmasını engellemede kritiktir.
Mahrem görüntülerin paylaşılması mağdurun kişilik haklarını zedelediğinden, ayrıca manevi tazminat davası açılması mümkündür. Bu tür davalarda mağdurun psikolojik etkilenmesi, sosyal itibarının sarsılması ve iş/özel yaşamındaki yıkım düzeyi dikkate alınarak yüksek tazminat tutarlarına hükmedilebilmektedir.
Hakaret ve Dijital Linç Kültürü (TCK 125)
Dijital iletişim araçlarının yaygınlaşması, bireylerin ifade özgürlüğünü genişletirken aynı zamanda hakaret suçunun işlenmesini de kolaylaştırmıştır. Sosyal medya platformları üzerinden yapılan ağır eleştiriler, alay ifadeleri, küçük düşürücü yorumlar, hedef göstermeye yönelik toplu saldırılar ve organize linç kampanyaları, TCK 125 kapsamında sorumluluk doğuran en yaygın dijital suç tipleri hâline gelmiştir. Dijital ortamın sağladığı hız, anonimlik ve yayılma kapasitesi, hakaret fiilinin mağdur üzerindeki etkisini katlayarak artırmakta ve yargı mercilerinin bu suçları daha geniş bir perspektiften değerlendirmesini gerektirmektedir.
TCK 125’in Dijital Ortama Uygulanması ve Korunan Hukukî Değer
Hakaret suçu, bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek somut bir fiil veya olgu isnat edilmesi ya da sövme yoluyla işlenebilir. Dijital ortamda yapılan paylaşımlar, yorumlar, mesajlar veya video içerikleri, diğer iletişim araçlarında olduğu gibi suçun maddi unsurunu oluşturabilmektedir. Yargıtay yerleşik olarak, hakaret içeren ifadenin mağdurun kişisel değerini hedef alması, toplum nezdinde küçük düşürme etkisi yaratması ve somut bir isnada dayanması hâlinde suçun oluşacağını kabul etmektedir.
Dijital mecralarda yapılan hakaret içerikli paylaşımların doğrudan mağdura yöneltilmesi şart değildir. Yargıtay, mağduru hedef alan içeriklerin kamuya açık şekilde yayınlanmasını da hakaretin alenen işlenmesi olarak değerlendirmektedir. Bu durumda ceza üçte bir oranında artırılmaktadır.
Dijital Linç, Toplu Saldırı ve “Ortak Fail İradesi” Sorunu
Sosyal medyada sıkça rastlanan linç kampanyaları, çok sayıda kişinin eş zamanlı ve organize biçimde bir kişiyi hedef alması, küçük düşürücü içerikler paylaşması, alay konusu hâline getirmesi veya mağdur üzerinde baskı oluşturmaya çalışması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu tür saldırılar, modern iletişim araçlarının yoğun kullanımı nedeniyle klasik hakaret suçlarından farklı bir etki alanı yaratmaktadır.
Yargıtay’ın değerlendirmelerine göre, linç kampanyasında yer alan her bir kullanıcı, kendi paylaşımının bağımsız sorumluluğunu taşır. Ancak paylaşımlar birbirini tamamlıyor, aynı amaç doğrultusunda hareket edildiği anlaşılıyor ve mağdurun kişilik değerlerine yönelmiş sistematik bir saldırı bütünlük arz ediyorsa, ortak fail iradesinden söz edilebilmekte ve zincirleme suç hükümleri uygulanabilmektedir. Bu durum ceza miktarının artmasına yol açmaktadır.
Dijital linç olgusu, yalnızca hakaret suçu ile sınırlı kalmayıp, tehdit, kişisel verilerin hukuka aykırı yayılması, özel hayatın gizliliğinin ihlali, iş ve sosyal yaşamı hedef alan örgütlü itibar saldırıları gibi daha ağır suçlara da dönüşebilmektedir.
Eleştiri – Hakaret Ayrımı ve İfade Özgürlüğü Çerçevesi
Dijital ortamda yapılan açıklamaların hakaret mi yoksa sert eleştiri mi olduğu, her somut olayda ayrı değerlendirilmesi gereken bir hukuki tartışmadır. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihatları, eleştirinin yöneldiği konu, kullanılan ifade tarzı, beyanın toplumsal tartışmaya katkı sunma niteliği, hedefin kamuya mal olmuş kişi olup olmadığı, bağlamın siyasi veya sosyal tartışma olup olmadığı gibi kriterleri dikkate almaktadır.
Bir ifade sert, rahatsız edici veya kırıcı olabilir; ancak kişisel onuru hedef almıyor ve toplumsal tartışma bağlamında değerlendiriliyorsa hakaret oluşturmaz. Buna karşılık, kişinin kimliğine yönelen küçültücü ifadeler, aşağılayıcı lakap takmalar, cinsel veya fiziksel özelliklerle alay eden paylaşımlar, sosyal medya linçlerini tetikleyen manipülatif söylemler açıkça hakaret suçunu oluşturur.
Yargıtay İçtihatlarının Dijital Hakaret Açısından Getirdiği İlkeler
Sosyal medya üzerinden işlenen hakaret fiilleri konusunda Yargıtay’ın belirlediği bazı temel ilkeler bulunmaktadır:
- Kullanılan platform suçun ağırlığını etkiler. Twitter (X), Instagram, TikTok veya Facebook gibi geniş kitlelere açık mecralarda yapılan hakaret içerikli paylaşımlar, “alenen işleme” kapsamında değerlendirilir ve ceza artırılır.
- Paylaşımın silinmesi sorumluluğu ortadan kaldırmaz. İçeriğin kısa süre yayında kalması, hesap kapatma veya mesajı kaldırma gibi sonradan yapılan işlemler suçun oluşumunu etkilemez.
- Anonim hesap veya takma isim kullanılması sorumluluğu kaldırmaz. Failin kimliğinin tespiti teknik imkânlarla sağlandığında sorumluluk aynen devam eder.
- Zincirleme hakaret hükümleri uygulanabilir. Aynı mağdura yönelik birden fazla paylaşım, yorum veya mesaj, tek bir suçun değişik zamanlarda işlenmiş hâli olarak değerlendirilip cezanın artırılmasına neden olabilir.
Bu çerçevede Yargıtay, dijital ortamda tekrarlayan saldırıları klasik hakaret suçundan daha ağır sonuçlar doğuran bir ihlal olarak değerlendirmekte ve cezayı artırıcı hükümleri sıkça uygulamaktadır.
Dijital İtibarın Zedelenmesi ve Mağdur Hakları
Hakaret ve linç kampanyaları yalnızca ceza hukuku açısından değil, mağdurun manevi varlığı, sosyal ilişkileri ve mesleki itibarı bakımından da ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Mağdur, ceza soruşturması başlatılmasını talep edebilir; ayrıca Borçlar Kanunu’na göre manevi tazminat davası açabilir. Dijital saldırı sonucunda kişinin ticari itibarı zedelenmişse, ayrıca maddi tazminat isteme hakkı da doğabilir.
5651 sayılı Kanun uyarınca mağdurun, içeriğin yayından kaldırılması ve erişimin engellenmesi için sulh ceza hâkimliğine başvurma hakkı bulunmaktadır. Bu tedbirler, özellikle linç kampanyalarının durdurulması ve içeriklerin viral hâle gelmesinin engellenmesi açısından kritik önem taşır.
Dijital Hakaretin Toplumsal ve Kültürel Boyutu
Dijital linç kültürü, anonimlik, duygusal tepkisellik ve hızın birleşimiyle ortaya çıkan toplumsal bir fenomendir. Bu kültürün yaygınlaşması, bireylerin ifade alanını daraltmakta, çevrimiçi ortamlarda korku ve oto-sansüre yol açmaktadır. Hukuk sisteminin temel amacı, ifade özgürlüğünü korurken kişilik haklarının ihlal edilmesini önlemektir. Yargı içtihatları da bu dengeyi koruma yönünde gelişmekte, dijital hakaretin mağdur üzerindeki geniş çaplı etkisine duyarlı bir yaklaşım geliştirmektedir.
Hukuka Aykırı Ses ve Görüntü Kaydı – Delil mi, Suç mu?
Dijital iletişim araçlarının gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası hâline gelmesi, kişiler arasındaki görüşmelerin, tartışmaların veya özel konuşmaların kolaylıkla kaydedilmesine yol açmıştır. Bu durum, bir yandan hukuka uygun delil elde edilmesi tartışmalarını gündeme getirirken diğer yandan TCK 133 kapsamında suç teşkil edebilecek fiillerin artmasına neden olmaktadır. Özellikle sosyal medya üzerinden işlenen şantaj, tehdit, hakaret ve ifşa suçlarının ispatı bakımından ses veya görüntü kaydı kritik önem taşımakta, ancak hangi hâllerde bu kayıtların delil niteliği taşıyacağı hukuki bir sorunsal olarak karşımıza çıkmaktadır.
TCK 133 Kapsamında Suçun Tanımı ve Korunan Hukukî Değer
TCK 133, kişilerin rızası olmaksızın özel konuşmalarının ses veya görüntü yoluyla kaydedilmesini suç olarak düzenlemiştir. Korunan hukukî değer, bireyin özel hayatına ve haberleşmenin gizliliğine yönelik beklentisidir. Bir görüşmenin tarafı olmayan kişinin gizlice kayıt yapması doğrudan suç oluşturur; ancak görüşmenin tarafı olan kişinin kayıt yapıp yapamayacağı ise daha tartışmalı bir hukuk alanıdır.
Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre, görüşmenin tarafı dahi olsa bir kişi, karşı tarafın bilgisi dışında kayıt aldığında TCK 133 anlamında suç işlemiş olabilir. Bununla birlikte bazı istisnai durumlarda, özellikle meşru savunma veya ispat hakkının kullanılabilmesi için kayıt yapılmasının zorunlu olduğu hâllerde farklı değerlendirmeler gündeme gelmektedir.
CMK 217 Çerçevesinde Delil Değeri ve Hukuka Aykırılık Sorunu
CMK 217, hükmün yalnızca hukuka uygun delillere dayanılarak kurulacağını öngörür. Bu nedenle hukuka aykırı elde edilen kayıtların çoğu durumda delil olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Ancak Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi, bazı durumlarda hukuka aykırı kaydın, kişi üzerindeki baskıyı, hukuka aykırı eylemi veya tehdit/şantaj girişimini kanıtlayan “zorunlu delil” niteliğinde olabileceğini kabul etmektedir.
Bu bağlamda mahkemeler, her olayda şu kriterleri değerlendirmektedir:
- Failin hukuka aykırı fiilinden korunmak için kayıt alma zorunluluğu bulunuyor mu?
- Kayıt, mağdurun başka türlü kanıtlayamayacağı bir suçu ortaya koymak için tek imkân mı
- Kaydı yapan kişinin amacı istismar mı, yoksa kendini koruma ve yetkili makamlara başvurma iradesi mi?
- Elde edilen kaydın mahremiyet ihlali boyutu ne kadar ağırdır?
Bu soruların yanıtı, kaydın delil olarak kullanılıp kullanılmayacağını doğrudan etkilemektedir.
AYM’nin “İspat Hakkı” ve “Özel Hayatın Gizliliği” Arasında Kurduğu Denge
Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararlarında, hukuka aykırı elde edilen kayıtların bazı istisnai durumlarda delil olarak dikkate alınabileceği yönünde önemli değerlendirmeler bulunmaktadır. AYM, “yasak delil” kavramının mutlak olmadığını, hukuki yarar ile özel hayatın gizliliği arasındaki dengenin gözetilmesi gerektiğini belirtmektedir.
AYM içtihadına göre, bir kişi kendisine yönelen tehdit, şantaj veya benzeri ağır hukuka aykırılıkları ispat etmek için gizlice kayıt yapmak zorunda kalmışsa, bu kayıt “hak arama özgürlüğü kapsamında zorunlu araç” olarak değerlendirilebilir. Bu yaklaşım, özellikle şantaj ve dijital zorbalık vakalarında mağdurun korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Yargıtay’ın Yaklaşımı: “Zaruret Hâli” ve “Savunma Amaçlı Kayıt” Ayrımı
Yargıtay da, AYM’ye paralel biçimde, hukuka aykırı kayıtların bazı istisnai hâllerde suç oluşturmayabileceğini kabul etmektedir. Özellikle şu durumlarda kayıt hukuka uygun kabul edilebilir:
- Kisi ağır bir tehdit, şantaj veya hakarete maruz kalmıştır.
- Başka türlü ispat imkânı bulunmamaktadır.
- Kayıt yalnızca yetkili makamlara sunulmak amacıyla yapılmıştır.
- Kayıt içeriği ifşa edilmemiş, üçüncü kişilerle paylaşılmamıştır.
Bu yaklaşım, Yargıtay’ın son yıllarda verdiği birçok kararda açıkça görülmektedir. Örneğin, 2023/10383 K. sayılı ilamda sanığın, elindeki mahrem görüntüleri ima ederek tehditte bulunduğu bir olayda, mağdurun kayıtlarının önemli delil niteliği taşıdığı belirtilmiş ve olayın şantaj suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Öte yandan, kayıt alma fiilinin sırf karşı tarafı küçük düşürmek, ifşa etmek, aleni ortamlarda paylaşmak veya sosyal medyada yayımlamak amacıyla yapılması hâlinde, TCK 133 kapsamında suç oluşmakta ve delil değeri bulunmamaktadır.
Dijital Kaydın Suçun Unsuru Hâline Geldiği Durumlar: Şantaj, Tehdit ve İfşa
Ses ve görüntü kayıtları çoğu zaman suçu ispatlayan delil olmasının ötesinde, bizzat suçun işleniş tarzında bir araç olarak kullanılmaktadır. Şantaj vakalarında fail, mağdura ait mahrem görüntü veya ses kayıtlarını paylaşmakla tehdit etmekte; tehdit suçlarında ise failin mesaj, arama veya görüntülü konuşma kayıtları suçun maddi unsurunu oluşturmaktadır.
Yargıtay’ın 2023/11143 K. sayılı kararında, sanıkların mağdura ait mahrem görüntüleri varmış gibi davranarak para talep etmeleri, şantajın özel görünüm biçimi olarak değerlendirilmiştir. Bu yaklaşım, dijital kayıtların suçun hem konusu hem de delili olabileceğini göstermektedir.
Uygulamada En Kritik Ayrım: Delil Toplama mı, Suç İşleme mi?
Hukuka aykırı kayıtların değerlendirilmesinde en kritik mesele, kaydı yapan kişinin niyeti ve kayıt alma zorunluluğudur. Bu kapsamda aşağıdaki prensipler belirleyici olmaktadır:
- Kayıt, mağdurun kendisini koruma amacıyla ve sınırlı şekilde alınmışsa delil sayılabilir.
- Kayıt, karşı tarafı tehdit etmek veya baskı kurmak amacıyla alınmışsa TCK 133 kapsamında suç oluşturur.
- Kayıtların sosyal medya veya üçüncü kişilerle paylaşılması, hem TCK 133 hem TCK 134 kapsamında ek suçlar doğurur.
Bu nedenle dijital içeriklerle ilgili her olayda, hem ceza hukuku hem de delil hukuku birlikte değerlendirilmelidir.
Mağdur ve Şüpheli Açısından Stratejik Öneriler
Bu karmaşık alanda tarafların doğru hareket etmesi önemlidir. Mağdur açısından yapılması gerekenler:
- Kendisine yönelen tehdit, şantaj veya hakareti ispat için zorunlu hâl dışında kayıt almamalı.
- Alınan kayıtları hiçbir şekilde paylaşmamalı, yalnızca savcılığa veya kolluğa sunmalıdır.
- Erişim engelleme, içerik kaldırma ve delil tespiti süreçlerini gecikmeden işletmelidir.
- Şüpheli açısından ise asıl dikkat edilmesi gereken, karşı tarafın rızası olmaksızın kayıt almaktan kaçınmak ve iletişimin her aşamasında hukuka uygun hareket etmektir.
Tazminat Davaları, Erişim Engelleme ve İçerik Kaldırma Süreçleri
Sosyal medya üzerinden işlenen hakaret, şantaj, ifşa ve mahremiyet ihlali niteliğindeki eylemler yalnızca ceza hukuku bakımından değil, aynı zamanda özel hukuk yönünden de önemli sonuçlar doğurur. Kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan dijital içerikler, mağdura manevi tazminat, bazı hâllerde maddi tazminat talep etme imkânı verir. Bunun yanında 5651 sayılı Kanun kapsamında içerik kaldırma, erişim engelleme ve URL bazlı koruma mekanizmaları işletilebilir. Tüm bu süreçlerin etkin şekilde yürütülmesi, delillerin HMK çerçevesinde zamanında tespit edilmesine bağlıdır.
Kişilik Haklarına Saldırı Sebebiyle Tazminat Sorumluluğu
Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi uyarınca, bir kimsenin şeref ve haysiyetine, özel hayatına, görüntüsüne veya kişisel verilerine yönelik hukuka aykırı müdahale hâlinde tazminat sorumluluğu doğar. Dijital ortamda yapılan paylaşımın geniş yayılma kapasitesi, zararın ağırlığını artırır ve mahkemeler tarafından genellikle daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesine yol açar.
Hukuka aykırılığın varlığı hâlinde, mağdurun şu zarar kalemleri gündeme gelebilir:
- Kişisel onurun zedelenmesi, psikolojik yıpranma, sosyal çevre karşısında küçük düşürülme.
- İfşa nedeniyle iş, aile, okul çevresinde oluşan itibar kaybı.
- Mahrem görüntülerin yayılması hâlinde yaşam düzeninde meydana gelen ağır sarsıntı.
Bu kapsamda tazminat davaları, ceza davasından bağımsız olup her iki süreç birlikte yürütülebilir.
5651 Sayılı Kanun Kapsamında İçerik Kaldırma ve Erişim Engelleme
Sosyal medya üzerinden yapılan hukuka aykırı paylaşımların mağdur üzerindeki etkisi genellikle hızlı ve yıkıcıdır. Bu nedenle 5651 sayılı Kanun, kişilik haklarının ihlali hâlinde içerik kaldırma ve erişim engelleme mekanizmalarını devreye sokar.
Bu süreç üç aşamada işler:
- Talep doğrudan içerik sağlayıcıya (Instagram, X, TikTok, Facebook) iletilir.
- İçerik kaldırılmazsa başvuru yer sağlayıcıya yöneltilir.
- Hâkimlikten URL bazlı erişim engelleme veya içerik kaldırma kararı alınır.
Sulh Ceza Hâkimlikleri genellikle mağdurun mahremiyetini, kişilik haklarını ve verilerin yayılma hızını dikkate alarak hızlı karar verir. Hakaret, ifşa, özel hayatın gizliliğinin ihlali ve mahrem görüntü paylaşımı gibi vakalarda erişim engelleme kararı verilmesi oldukça yaygındır.
Ayrıca BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu), URL bazlı kararın uygulanmasını sağlar ve karar platformlara iletildikten sonra ihlal içeriği Türkiye’den erişilemez hâle gelir.
Özel Hayatın Gizliliğinin İhlalinde “24 Saat İçinde Erişim Engelleme” Mekanizması
5651’in 9/A maddesi, özel hayatın gizliliği ihlali hâlinde mağdura doğrudan BTK’ya başvurarak 24 saat içinde erişim engelleme talep etme hakkı tanır. Bu mekanizma özellikle mahrem fotoğrafların, uygunsuz görüntülerin veya ifşa niteliğindeki içeriklerin yayılması hâlinde kritik öneme sahiptir.
Başvurunun etkili olabilmesi için:
- URL’lerin eksiksiz belirtilmesi,
- Ekran görüntülerinin delil olarak eklenmesi,
- İhlalin niteliğinin açıklanması gerekmektedir.
BTK, talebin aciliyeti ve kişinin temel hakları doğrultusunda hızlı hareket eder.
Delil Tespiti – Dijital İçeriklerin Kaybolmadan Hukuki Güvence Altına Alınması
Tazminat davası açılabilmesi ve ceza süreçlerinde ispat yükünün yerine getirilebilmesi için ihlale ilişkin dijital içeriklerin delil tespiti yoluyla kayda alınması önemlidir. Sosyal medya içerikleri hızla silinebileceğinden, HMK 400 ve devamı maddeleri delil tespitini güçlü bir araç hâline getirir.
Delil tespiti şu amaçlarla yapılır:
- Hakaret, ifşa, şantaj veya mahrem görüntü paylaşımı içeren içeriklerin resmî olarak kayda alınması.
- Noter veya bilirkişi tarafından ekran görüntüsü, video kaydı, tarih-saat doğrulaması yapılması.
- Erişim engelleme kararı verilse bile ileride açılacak tazminat davası için delillerin muhafazası.
- Mahkemeler, delil tespiti talebini çoğu durumda hızlıca kabul eder; çünkü dijital içeriklerin silinme ihtimali yüksektir.
Tazminat Davasında İspat ve Kusur Değerlendirmesi
Mahkemeler, kişilik hakkı ihlali davalarında üç kriteri esas alır:
- İçeriğin hukuka aykırılığı,
- Failin kusur derecesi,
- Mağdurun uğradığı manevi veya maddi zarar.
Dijital içeriklerin geniş kitlelere yayılması, mağdurun sosyal hayatını etkilemesi ve mahremiyet boyutunun ağır olması hâllerinde daha yüksek tazminata hükmedilir. Yargı kararlarından görüldüğü üzere, mahkemeler özellikle mahrem görüntülerin paylaşılması hâlinde zararın ağırlığını dikkate alarak ciddi miktarlarda manevi tazminata karar vermektedir.
Erişim Engelleme, Ceza Davası ve Tazminat Davasının Birlikte Yürütülmesi
Hakaret, tehdit, şantaj ve ifşa vakalarının büyük çoğunluğunda üç farklı hukuki süreç eş zamanlı ilerler:
- Ceza soruşturması ve davası (Cumhuriyet Savcılığı).
- 5651 kapsamında erişim engelleme ve içerik kaldırma süreci.
- Türk Borçlar Kanunu’na göre manevi ve maddi tazminat davası.
Bu süreçler birbirinden bağımsızdır; ancak bir süreçte elde edilen deliller diğer süreçlerde de kullanılabilir. Bu nedenle stratejik planlama önem taşır. Delillerin erken aşamada toplanması, içeriklerin hızlıca kaldırılması ve failin tespitinin geciktirilmemesi, mağdurun haklarını maksimum düzeyde korur.
Bıçak Hukuk’un Dijital İhlallerde Sağladığı Hukuki Destek
Bıçak Hukuk Bürosu, sosyal medya kaynaklı hak ihlallerinde hem ceza hukuku hem bilişim hukuku hem de tazminat hukuku alanlarında bütünleşik bir yaklaşım benimser. Büromuzun sunduğu başlıca hizmetler:
- Adli ve idari süreçlerin eş zamanlı yürütülmesi,
- Erişim engelleme ve içerik kaldırma başvurularının yapılması,
- Delil tespiti, URL kaydı ve teknik inceleme desteği,
- Manevi tazminat davalarının açılması ve yürütülmesi,
- Mağdurun dijital güvenlik ve veri koruma stratejisinin oluşturulmasıdır.
Dijital ortamdaki her ihlal, doğru yönetildiğinde hukuken tamamen giderilebilir; ancak süreçler geciktirildiğinde zararın büyümesi kaçınılmazdır.
Sonuç ve Genel Değerlendirme
Dijital iletişim teknolojilerinin hayatın tüm alanlarına nüfuz etmesi, bireylerin sosyal medya ve mesajlaşma uygulamaları üzerinden yoğun bir etkileşim içerisine girmesine yol açmıştır. Bu etkileşim, bir yandan ifade özgürlüğü ve iletişim özgürlüğünün genişlemesini sağlarken, diğer yandan hakaret, tehdit, şantaj, ifşa, özel hayatın gizliliğinin ihlali, hukuka aykırı kayıt ve linç kampanyaları gibi yeni suç tiplerinin yaygınlaşmasına zemin hazırlamıştır. Bu nedenle dijital ortam, klasik ceza hukuku ve özel hukuk çerçevesinde yeniden yorumlanması gereken karmaşık bir alan hâline gelmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun 125, 133, 134 ve 107. maddeleri ile 5651 sayılı Kanun ve Türk Borçlar Kanunu’nun kişilik haklarını koruyucu hükümleri, dijital ihlaller karşısında mağdura kapsamlı bir koruma sunmaktadır. Ancak bu korumanın etkinliğinin sağlanabilmesi, hukuki süreçlerin doğru stratejiyle, zaman kaybetmeden ve birbirini tamamlayacak şekilde işletilmesine bağlıdır.
Yargıtay’ın son yıllarda verdiği kararlar, dijital suçlara ilişkin uygulamanın gelişmekte olduğunu göstermektedir. Bu içtihatlara göre:
- Mahrem görüntü paylaşımı yalnızca özel hayatın gizliliği ihlali olarak değil, görüntünün niteliğine göre müstehcenlik veya kişisel veri ihlali olarak da değerlendirilebilmektedir.
- Şantaj, yalnızca tehdit suçu kapsamında değil, mağdurun saygınlığını zedeleyecek içeriklerin açıklanması tehdidi içermesi hâlinde TCK 107/2 kapsamında değerlendirilmelidir.
- Sosyal medya üzerinden işlenen hakaretlerde, ifadenin bağlamı, paylaşımın yayılma alanı ve mağdur üzerindeki etkisi özel önem taşımaktadır.
- Hukuka aykırı ses ve görüntü kaydı ile delil elde etme arasındaki ayrım, meşru savunma, zorunluluk hâli, hak arama özgürlüğü ve AYM’nin ölçülülük kriterleri çerçevesinde titizlikle yapılmalıdır.
- Delillerin kaybolma ihtimalinin yüksek olduğu dijital ortamlarda HMK 400 ve devamı maddeleri uyarınca delil tespiti, hukuki sürecin temeli niteliğindedir.
Dijital ihlaller çoğu zaman yalnızca bireysel bir saldırı değil, kısa sürede toplumsal bir linç kampanyasına dönüşebildiğinden, mağdurun psikolojik, sosyal ve hukuki açıdan korunması çok boyutlu bir yaklaşım gerektirir. Bu nedenle ceza davası, erişim engelleme başvuruları ve tazminat davaları birbirinden bağımsız değil, eş zamanlı olarak yürütülmelidir.
Bu makalede ortaya konulan kapsamlı çerçeve, dijital şiddetin güncel görünümlerine karşı hem mağdurların haklarını korumayı hem de hukuk uygulayıcılarına sistematik bir değerlendirme imkânı sunmayı amaçlamaktadır. Dijital dünyanın sunduğu imkânlar kadar riskler de giderek artmaktadır. Dolayısıyla hukuki koruma mekanizmalarının güçlendirilmesi, içtihatların güncel dijital pratikleri yansıtacak şekilde gelişmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması büyük önem taşımaktadır.
Bıçak Hukuk, dijital ihlallerin tüm boyutlarında – ceza hukuku, bilişim hukuku, kişilik hakları, tazminat talepleri ve acil erişim engelleme süreçleri dahil – uzmanlaşmış kadrosuyla mağdurlara bütüncül bir hukuki koruma sunmaya devam etmektedir. Dijital ortamda işlenen suçların önlenmesi ve mağdur haklarının etkin biçimde korunması, doğru hukuki stratejinin zamanında uygulanmasına bağlıdır.
English
Türkçe
Français
Deutsch

Comments
No comments yet.