Son yıllarda Türkiye’de çeşitli belediyelere yönelik yürütülen operasyonlar ve yargısal süreçler, imar uygulamalarında yolsuzluk iddialarının yaygınlık kazandığını göstermektedir. Bu bağlamda, imar ruhsatı, iskan ve işyeri açma izinlerine ilişkin işlemlerde rüşvet, zimmet ve suç gelirlerinin aklanması yönündeki iddialar dikkat çekmektedir. Manavgat Belediyesi’ne ilişkin soruşturma da bu çerçevede, yerel yönetimlerde karar yetkisinin çıkar ilişkilerine aracılık ettiği yönündeki tartışmaların odak noktasına yerleşmiştir. İddianamede, imar yetkisinin belirli kişilerce hiyerarşik bir yapı içinde kullanıldığı ve bazı işlemlerde usulsüz menfaat temini şüphesi bulunduğu ileri sürülmektedir. Delil olarak CMK m.135 ve m.140 kapsamındaki iletişim tespitleri, teknik izlemeler, MASAK analizleri ve dijital kayıtlar sunulmuştur. Bu unsurlar, belediye faaliyetlerinde örgütlü yolsuzluk riskine işaret eden göstergeler olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, dosyada yer alan tüm hususlar henüz iddia aşamasındadır ve yargılama sonucunda kesinlik kazanacaktır. Olay, yerel yönetimlerde şeffaflık, iç denetim ve etik yönetim mekanizmalarının güçlendirilmesinin önemine işaret etmektedir. E-ruhsat uygulamaları, malvarlığı beyanlarının sıklaştırılması ve bağımsız denetim birimlerinin etkinleştirilmesi, benzer risklerin azaltılmasında öncelikli politika araçları arasında değerlendirilmektedir.
Belediyelerde İmar Yolsuzluğu: Manavgat Örneği
Yerel yönetimler, vatandaşlara en yakın kamu otoriteleri olmaları nedeniyle kamu hizmetlerinin en yoğun biçimde görüldüğü kurumlardır. Ancak bu yakınlık, aynı zamanda “takdir yetkisi”, “izin ve ruhsat süreçleri” gibi alanlarda yolsuzluk riskini artıran bir zemin de yaratır. Özellikle imar, yapı ruhsatı, işyeri açma izni ve iskan süreçleri gibi teknik-idari işlemler, yüksek ekonomik değere sahip kararların birkaç imza veya onayla alınabilmesi nedeniyle rüşvet, irtikap ve zimmet suçlarının en sık işlendiği alanlardan biridir.
Türkiye’de belediye yolsuzlukları, çoğunlukla imar yetkisinin suiistimali şeklinde ortaya çıkmakta; bu yolsuzluklar, bireysel eylemlerden ziyade giderek daha örgütlü, süreklilik arz eden yapılara dönüşmektedir. Kamu gücünün kişisel veya grupsal çıkar için kullanılması, “kamu güvenine karşı suçlar” kapsamında değerlendirilen TCK m.247, 250, 252 ve 282’deki düzenlemelerin uygulama alanını genişletmiştir.
Manavgat İddiası: Yeni Bir “Kurumsal Yolsuzluk” Örneği
2025 yılı itibarıyla ortaya çıkarılan Manavgat Belediyesi soruşturması, Türkiye’de yerel yönetim yolsuzluklarının ulaştığı kurumsal boyutu göstermesi bakımından dikkat çekici bir örnek teşkil etmektedir. Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı Kaçakçılık ve Organize Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından hazırlanan 155 sayfalık iddianamede; Belediye Başkanı N.N.K. liderliğinde faaliyet gösteren bir çıkar amaçlı örgütün, belediyenin imar, iskan ve işyeri ruhsatlandırma yetkilerini sistematik biçimde suistimal ettiği iddia edilmiştir.
İddianameye göre örgüt üyeleri; inşaata başlama ruhsatı, iskan izinleri ve kaçak yapıların kapatılması işlemleri gibi belediye hizmetlerini rüşvet ve çıkar karşılığı yönlendirmiş, başvuru sahiplerinden maddi menfaat sağlamak amacıyla belgeleri bilinçli şekilde geciktirmiştir. Bazı otel ve işletmelerin imara aykırı eklentileri karşılığında “görmezden gelme bedeli” adı altında para alınmış, rüşvet gelirleri ise paravan şirketler ve sahte fatura mekanizmalarıyla aklanarak sisteme sokulmuştur.
Suçun Yapısal Özelliği: Çıkar Amaçlı Örgüt Modeli
İddianamede belediye başkanı N.N.K. “örgüt lideri”, başkan yardımcıları S.C.B. ve M.E.T. ile özel kalem müdürü B.Ş. “örgüt yöneticisi”, bazı teknik personel ve yakın akrabalar ise “örgüt üyesi” olarak tanımlanmıştır. Bu yapı, klasik “rüşvet üçgeni”ni (kamu görevlisi–yararlanıcı–aracı) aşarak, belediye bünyesinde paralel bir hiyerarşi kurmuş ve kamu gücünü çıkar amacıyla kullanan bir organizasyona dönüşmüştür.
Bu bağlamda, Manavgat vakası yalnızca bir “bireysel yolsuzluk olayı” değil, kurumsal yozlaşmanın ceza hukuku bakımından somutlaşmış biçimi olarak değerlendirilmektedir. TCK m.220 kapsamında örgütlü suç yapısının varlığı; emir-talimat ilişkisi, işbölümü, süreklilik ve hiyerarşik düzen unsurlarıyla desteklenmiştir.
Hukuki ve Toplumsal Önemi
Belediyelerdeki imar yolsuzlukları, sadece kamu kaynaklarının kötüye kullanılması değil, kent planlaması, çevre güvenliği, mülkiyet hakkı ve yaşam kalitesi üzerinde doğrudan yıkıcı etkiler yaratmaktadır. Rüşvet ve zimmet suçları, kamu görevlisine duyulan güveni sarsarken, vatandaşlar nezdinde adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açmaktadır.
Manavgat örneği, bu bakımdan, belediye içi kurumsal denetim zafiyetinin, çıkar grupları tarafından nasıl örgütlü bir yapıya dönüştürülebileceğini göstermekte; ayrıca ceza muhakemesi mekanizmalarının (CMK m.135–140 dinleme, teknik izleme, MASAK analizleri) yolsuzlukla mücadeledeki rolünü de somutlaştırmaktadır.
Araştırmanın Amacı ve Yöntemi
Bu çalışma, Manavgat Belediyesi iddianamesi ışığında, belediyelerde imar yolsuzluklarının hukuki, yapısal ve cezai boyutlarını incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmada öncelikle belediyelerdeki yolsuzluk tipolojileri özetlenecek; ardından Manavgat dosyasında ortaya konan suçlar, deliller, teknik tedbirler ve örgüt yapısı ayrıntılı biçimde analiz edilecektir. Elde edilen bulgular, hem yolsuzlukla mücadele politikalarının güçlendirilmesi, hem de ceza hukuku uygulamasında örgütlü yolsuzluk suçlarının değerlendirilmesi açısından yol gösterici olacaktır.
Belediyelerde Yolsuzluk
Yolsuzluk, kamu gücünün özel çıkarlar doğrultusunda kötüye kullanılmasıdır. Belediyeler, vatandaşla doğrudan temas halinde olan ve geniş takdir yetkisi kullanan idare birimleri oldukları için, yolsuzluğa en açık kamu kurumları arasında yer alır. Özellikle imar planı değişiklikleri, inşaat ruhsatı, iskan izinleri, işyeri açma belgeleri ve ihale süreçleri, yolsuzluk riskinin en yüksek olduğu alanlardır.
Türk hukuk sisteminde yolsuzluk fiilleri dağınık biçimde farklı kanunlarda düzenlenmiş olsa da, esas itibarıyla Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlığı altında yer alan hükümler yolsuzluk fiillerini tanımlar. Bu kapsamda belediye görevlileri açısından en sık karşılaşılan suç tipleri rüşvet (m.252), irtikap (m.250), zimmet (m.247), görevi kötüye kullanma (m.257) ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (m.282) olarak sıralanabilir.
Rüşvet Suçu (TCK m.252)
Rüşvet, kamu görevlisinin görevini ifa ederken bir işi yapma veya yapmama karşılığında çıkar sağlamasıdır. Belediyelerde bu suç genellikle imar ruhsatı verilmesi, kaçak yapıların görmezden gelinmesi veya ihale süreçlerinde avantaj sağlanması şeklinde karşımıza çıkar. Manavgat iddianamesinde, örgüt üyelerinin ruhsat işlemlerini kasten geciktirerek “kolaylaştırma” karşılığında menfaat talep ettikleri, rüşvet paralarının ise paravan şirketler üzerinden sahte faturalarla aklandığı iddia edilmiştir. Bu durum, rüşvetin sadece bireysel değil, örgütlü ve kurumsal bir nitelik kazanması olgusudur.
İrtikap Suçu (TCK m.250)
İrtikap, kamu görevlisinin nüfuzunu kullanarak kişileri zorla veya korkutarak yarar sağlamaya yönlendirmesidir. Belediyelerde bu suç genellikle “izin iptali tehdidi”, “mühürleme baskısı” veya “ceza kesme tehdidi” gibi yöntemlerle işlenir. Manavgat örneğinde, özellikle otel işletmecileri ve inşaat yatırımcılarının, ruhsatlarının iptali veya mühürlenmesi tehdidiyle paralar ödemeye zorlandıkları iddia edilmiştir. Bu eylemler, “icbar suretiyle irtikap” tipine uygun düşmektedir.
Zimmet Suçu (TCK m.247)
Zimmet, kamu görevlisinin koruma veya idaresine bırakılan kamu malını kendisine mal etmesidir. Belediyelerde zimmet suçu çoğunlukla belediye şirketleri üzerinden yapılan sahte faturalandırma veya ihalelerde “hayali hizmet alımı” yoluyla gerçekleşir. Manavgat iddianamesinde, belediyeye bağlı şirketler üzerinden hiçbir mal veya hizmet teslimi olmaksızın ödeme yapıldığı ve bu tutarların belediye yöneticileri tarafından paylaşıldığı, ayrıca “Kaleiçi Otelcilik A.Ş.” gibi şirketlerin zimmet suçunun araç şirketleri olarak kullanıldığı iddia edilmiştir.
Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerini Aklama (TCK m.282)
Aklama suçu, yolsuzluk gelirlerinin yasal görünüm kazandırılarak sistem içine sokulmasını konu alır. Manavgat dosyasında rüşvet ve zimmetten elde edilen gelirlerin taşınmaz alımı, lüks araç tescili, sahte şirket faturaları gibi yollarla aklandığı iddia edilmiştir. Örneğin, örgüt lideri N.N.K.’nın rüşvet gelirleriyle Antalya/Side’de bir taşınmaz satın aldığı; diğer örgüt yöneticilerinin de akrabaları veya şirketleri adına araç ve gayrimenkul alımları yaptığı iddianamede yer almıştır.
Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma (TCK m.220)
Yolsuzluk fiilleri çoğu zaman süreklilik, hiyerarşi ve işbölümü unsurlarını taşıyorsa, artık bireysel değil örgütlü suç niteliği kazanır. TCK m.220’de tanımlanan “çıkar amaçlı suç örgütü” kavramı, Manavgat davasında doğrudan uygulanmıştır. İddianameye göre belediye içinde bir emir-talimat zinciri kurulmuş; lider, yöneticiler ve üyeler arasında işbölümü yapılmış; her biri kendi görev alanında rüşvet veya zimmet fiillerini gerçekleştirmiştir. Böyle bir yapı, “örgütlü yolsuzluk” olgusunun klasik örneğidir.
Zincirleme Suç ve Özgü Suç Niteliği
Belediye yolsuzluklarında dikkat çeken bir diğer hukuki nitelik, zincirleme suç (TCK m.43) hükümlerinin uygulanmasıdır. Rüşvet ve irtikap fiilleri genellikle farklı tarihlerde, aynı mağdur türüne (kamuya) karşı işlendiğinden zincirleme suç olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca, zimmet ve irtikap suçlarının “özgü suç” niteliği nedeniyle sadece kamu görevlileri tarafından işlenebileceği, ancak belediye dışı kişilerin bu suçlara “yardım eden” sıfatıyla katılabileceği kabul edilmiştir. Bu bağlamda, Manavgat davasında özel şirket sahipleri veya yakın akrabalar, yardım eden sıfatıyla sorumlu tutulmuştur.
Belediyelerde Yolsuzlukla Mücadelede Ceza Hukukunun Rolü
Ceza hukuku, yolsuzlukla mücadelede son aşama mekanizmasıdır. Ancak Manavgat örneği göstermektedir ki, belediyelerdeki yolsuzluk fiillerinin yalnızca cezai müdahaleyle önlenmesi mümkün değildir. Kurumsal şeffaflık, iç denetim sistemleri, ihbar koruma mekanizmaları ve etkin denetim kültürü eksik kaldıkça, bu tür örgütlü yolsuzluk yapıları yeniden üretilebilmektedir.
Ceza hukuku bakımından bu tür dosyaların en önemli katkısı, yolsuzluk eylemlerinin delillendirilmesi ve sınıflandırılmasında gelişmiş araçların (örneğin CMK m.135–140 dinleme, MASAK analizi, örgütlü suç yargılamaları) etkin biçimde kullanılmasıdır. Manavgat soruşturması, bu yönüyle Türkiye’de belediye içi organize suç yapılanmalarına karşı yürütülen en kapsamlı soruşturmalardan biridir.
Manavgat Dosyasının Genel Çerçevesi
Manavgat Belediyesi’nde yürütülen imar, iskan ve ruhsat işlemleri sürecinde, çeşitli iş insanlarının belediye görevlileri tarafından maddi menfaat karşılığı işlem kolaylığı vaadiyle yönlendirildiği iddiaları üzerine 2025 yılı başlarında Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı, Kaçakçılık ve Organize Suçlar Soruşturma Bürosu eliyle kapsamlı bir soruşturma başlatmıştır.
Soruşturma kapsamında; rüşvet, irtikap, zimmet, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarının işlendiği iddia edilmiştir. Delillerin büyük bölümü, CMK m.135 uyarınca yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile CMK m.140 uyarınca uygulanan teknik araçlarla izleme tedbirlerinden elde edilmiştir. Ayrıca MASAK raporları, banka hesap hareketleri, tapu kayıtları, müşteki ifadeleri, ses kayıtları ve saha çalışmalarıyla dosya desteklenmiştir.
İddianame 30 Eylül 2025 tarihinde tamamlanmış olup, 41 şüpheli hakkında kamu davası açılmıştır. Başsavcılık, suçların süreklilik arz eden, organize bir yapı çerçevesinde işlendiğini belirterek dosyayı “çıkar amaçlı suç örgütü” olarak nitelendirmiştir. İddianamede suç tarihleri 2024 sonu ile 2025 ortaları arasına yayılmaktadır. Olaylara konu fiillerin büyük çoğunluğu, Antalya ili Manavgat ilçesi sınırları içinde gerçekleşmiş; suç tarihi olarak 10 Nisan, 7 Mayıs, 4 Temmuz ve 5 Temmuz 2025 tarihleri belirtilmiştir.
Örgüt Yapısı ve Aktörler
İddianamede, belediyedeki hiyerarşik düzenin suç örgütü yapısına dönüştürüldüğü belirtilmiştir.
- Örgüt Lideri: N.N.K. (Belediye Başkanı)
- Örgüt Yöneticileri: S.C.B. (Belediye Başkan Yardımcısı), M.E.T. (Belediye Başkan Yardımcısı), B.Ş. (Özel Kalem Müdürü), H.C.G. (Belediye Başkanı’nın yeğeni)
- Örgüt Üyeleri: M.K., İ.G., D.D., H.K., ve diğer teknik personeller
- Malen Sorumlular: Suç gelirlerinin aktarımında adı geçen yakın akrabalar ve şirket temsilcileri
Bu yapının TCK m.220 anlamında çıkar amaçlı suç örgütü niteliklerini taşıdığı, emir-talimat zinciri içinde hareket eden şüphelilerin görev alanlarına göre işbölümü yapmış olduğu, bir kısmı ruhsat işlemlerini yönlendirirken diğer bir kısmının mali süreçleri organize etmiş, başka bir kısmının da rüşvet gelirlerinin aklanmasında aracılık ettiği iddia edilmiştir.
Delillerin Toplanması ve Kullanılan Tedbirler
Soruşturma sürecinde en önemli deliller, CMK m.135 ve m.140 hükümlerine dayanılarak elde edilmiştir.
- CMK m.135 kapsamında iletişimin tespiti ve dinleme kararı alınmış, özellikle rüşvet görüşmeleri ve talimat zincirine ilişkin telefon kayıtları çözümlenmiştir.
- CMK m.140 kapsamında teknik araçlarla izleme yapılmış, belirli görüşmeler ve para alışverişleri fiziki olarak gözlemlenmiştir.
- MASAK raporları, şüphelilerin banka hesap hareketleri, taşınmaz ve araç alımları arasındaki zaman uyumunu ortaya koymuştur. Bu raporlar, suç gelirlerinin meşru görünüm kazandırılarak aklandığını göstermiştir.
Ayrıca müşteki ve tanık beyanları, iddianamede yer alan ses kayıtları ve ajanda notları ile desteklenmiştir. Bu delil çeşitliliği, Manavgat dosyasını klasik belediye yolsuzluk dosyalarından ayıran önemli bir özelliktir.
Suç Konuları ve Uygulama Alanları
İddianamede belirtilen eylemler, belediyenin farklı işlevsel alanlarında sistematik biçimde ortaya çıkmıştır:
- İmar ve İnşaat Ruhsatları: Evrakların bilinçli olarak bekletilmesi, olumlu işlem için rüşvet talebi.
- Kaçak İnşaat ve İskan İşlemleri: Usulsüzlüklerin görmezden gelinmesi karşılığında maddi menfaat.
- İş Yeri Açma ve Faaliyet Ruhsatları: Faaliyet belgesi verilmemesi tehdidiyle para alınması.
- Belediye İhaleleri: Özellikle araç kiralama ihalelerinde fesat karıştırılması, önceden belirlenmiş firmaların yüksek bedellerle kazanması.
- Belediye Şirketleri: “Kaleiçi Otelcilik A.Ş.” gibi şirketler aracılığıyla sahte fatura düzenlenmesi ve kamu kaynaklarının zimmete geçirilmesi.
Bu fiiller, kamu zararına yol açmakla kalmayıp, belediyenin borç yükünün yapay biçimde artırılmasına ve kamu güveninin zedelenmesine neden olmuştur.
MASAK Raporları ve Aklama Bulguları
MASAK raporlarında, örgüt lideri ve yöneticilerinin banka hesaplarında görülen yüksek miktarlı nakit hareketlerinin, rüşvet ve zimmet fiilleriyle aynı tarihlere denk geldiği tespit edilmiştir. Raporda, özellikle Side (Kemer) Mahallesi 750 ada 3 parsel numaralı taşınmazın satın alınması sırasında kullanılan fonların “suçtan elde edilmiş gelir” olduğu değerlendirilmiştir. Benzer şekilde, örgüt üyelerinin lüks araç ve taşınmaz alımlarında akraba ve şirketler üzerinden örtülü aklama mekanizması kurdukları görülmüştür.
Hukuki Nitelendirme
İddianamede her bir şüpheli için ayrı ayrı sevk maddeleri belirtilmiştir:
- TCK m.220/1-2 (Suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve üyelik)
- TCK m.252 (Rüşvet alma/verme)
- TCK m.250 (İcbar suretiyle irtikap)
- TCK m.247 (Zimmet)
- TCK m.282 (Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama)
- TCK m.54–55 (Müsadere)
- TCK m.63 (Mahsup)
Bu maddelerin birlikte uygulanması, suçların hem bireysel hem de örgütsel karakterine vurgu yapıldığını göstermektedir.
Soruşturmanın Önemi ve Hukukî Sonuçları
Manavgat dosyası, belediyelerde yolsuzlukla mücadele bakımından birkaç açıdan emsal nitelik taşımaktadır. Birincisi, yerel yönetimlerde örgütlü suç yapısının ceza hukuku bakımından sistematik biçimde tespiti açısından öncü bir dosyadır. İkincisi, MASAK, CMK 135–140 ve dijital delil analizlerinin eşgüdümlü kullanımı sayesinde, “çıkar amaçlı örgütlü belediye yolsuzluğu” kavramına ilişkin önemli bir yargısal içtihat oluşumuna zemin hazırlamıştır. Üçüncüsü, iddianamede açıkça görüldüğü üzere, suçun işlenmesinde aile bağlarının ve güven ilişkilerinin suistimali, örgütsel yapıların toplumsal meşruiyet kazanmasında nasıl etkili olabileceğini göstermiştir.
Ceza Sorumluluğunun Kapsamı
İddianamede, kamu görevlileri dışındaki şahısların, örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlara yardım eden (TCK m.39–40) sıfatıyla katıldıkları belirtilmiştir. Bu kişiler, rüşvetin transferinde, sahte fatura düzenlenmesinde veya paravan şirketlerin yönetiminde görev almışlardır. Dolayısıyla Manavgat dosyasında ceza sorumluluğu, hem asli fail hem de dolaylı katılım yönünden geniş bir yelpazeye yayılmıştır.
Manavgat dosyası, TCK’nın kamu idaresine karşı suçlar bölümünün neredeyse tüm maddelerinin aynı dosyada uygulandığı ender örneklerden biridir. Bu durum, yerel yönetimlerdeki yolsuzluk fiillerinin birbirinden bağımsız olaylar değil, sistematik bir suç ekonomisinin parçası hâline geldiğini göstermektedir. Ceza hukuku açısından, bu vaka; örgütlü yolsuzlukların tespiti, delillendirilmesi ve ekonomik sonuçlarının giderilmesi bakımından bütüncül bir yaklaşımın gerekliliğini ortaya koymuştur.
Manavgat dosyası, TCK m.220 kapsamında çıkar amaçlı örgüt suçunun belediye düzeyinde somutlaşmış en tipik örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Örgüt yapısının temel özellikleri şu şekilde özetlenebilir:
- Süreklilik: Rüşvet ve irtikap eylemleri belirli dönemlerle tekrarlanmıştır.
- Hiyerarşi: Liderden alt birimlere kadar açık bir emir–talimat zinciri kurulmuştur.
- İşbölümü: Her üyenin belirli bir görevi (mali, idari, denetim) bulunmaktadır.
- Gizlilik: Suç iradesi, bürokratik dil ve idari yetki perdesiyle gizlenmiştir.
- Ekonomik Kazanç Amacı: Kamu gücü, sistematik gelir kaynağına dönüştürülmüştür.
Bu unsurlar, Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesiyle getirilen örgüt tanımına tam olarak uymakta; aynı zamanda yolsuzluğun bireysel sapmadan kurumsal yozlaşmaya evrildiğini göstermektedir.
Delil Yapısı
Yolsuzluk ve örgütlü suç dosyalarında en temel güçlük, suçun gizli biçimde işlenmesi nedeniyle delillere ulaşmadaki zorluktur. Özellikle rüşvet, zimmet ve aklama suçları doğrudan tanıkla ispatlanamadığından, dolaylı deliller, teknik izleme, banka hareketleri ve MASAK raporları gibi kaynaklara başvurulması zorunlu hale gelir. Manavgat dosyası bu açıdan örnek teşkil etmektedir; zira delillerin büyük kısmı CMK m.135 (iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması) ve CMK m.140 (teknik araçlarla izleme) tedbirleriyle elde edilmiştir. Ayrıca arama ve el koyma kararları, mali inceleme raporları ve tanık – müşteki beyanları delil bütünlüğünü oluşturmuştur
CMK m.135 – İletişimin Tespiti, Dinlenmesi ve Kayda Alınması
Manavgat soruşturmasında ilk aşamada, örgüt lideri N.N.K. ile başkan yardımcıları S.C.B. ve M.E.T. arasında geçen görüşmelerin kayıt altına alınması için Manavgat 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından dinleme kararı verilmiştir. Karar, CMK m.135/1 uyarınca “suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe ve başka suretle delil elde etme imkanının bulunmaması” gerekçesine dayandırılmıştır. Dinleme süresi üç ay olarak belirlenmiş, uzatma kararlarıyla toplamda altı ay devam etmiştir. Dinleme kayıtlarından elde edilen bulgular arasında:
- Rüşvet miktarlarının “yardım”, “katkı”, “hediye” gibi örtülü ifadelerle konuşulduğu,
- Ruhsat işlemlerinin “Başkan’ın onayı olmadan sonuçlanmaması gerektiği” yönünde talimatlar verildiği,
- Paraların toplanması ve aktarımı konusunda özel bir sistem kurulduğu,
iddia edilmiştir. Bu kayıtlar, örgütün varlığını ve liderin konumunu doğrudan ispatlayan en güçlü delil olarak kabul edilmiştir.
CMK m.140 – Teknik Araçlarla İzleme
İletişim dinlemelerine paralel olarak, teknik araçlarla izleme tedbiri de uygulanmıştır. Manavgat Sulh Ceza Hakimliği’nin 2025/124 sayılı kararıyla, örgüt yöneticileri B.Ş. ve H.C.G.’nin araçlarına teknik takip cihazı yerleştirilmiştir. Ayrıca belediye binası çevresine sabit kameralarla izleme yapılmış, para alışverişlerinin gerçekleştiği tespit edilmiştir. Teknik izleme sayesinde,
- Rüşvet teslim anları,
- Belediye binasına giriş–çıkış trafiği,
- Şüphelilerin üçüncü kişilerle temasları,
fotoğraf ve video kayıtlarıyla belgelenmiştir. Bu deliller, yalnızca iletişim kayıtlarını desteklemekle kalmamış, eylemlerin maddi unsurunu doğrudan ortaya koymuştur.
CMK m.116–127 – Arama ve El Koyma İşlemleri
Soruşturmanın ikinci evresinde, elde edilen iletişim delillerine dayanılarak ev ve işyeri aramaları yapılmıştır. Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine 4 Temmuz 2025 tarihinde gerçekleştirilen aramalarda:
- Belediye binasındaki özel kalem odasında 63.280 Euro, 5.000 USD, 13.400 TL,
- B.Ş.’nin evinde 3 kg külçe altın,
- H.C.G. ve M.E.T.’nin evlerinde çok sayıda lüks saat, tapu senedi, sahte fatura nüshaları,
- Belediyeye ait evrakların dışarı çıkarıldığı dosyalar,
ele geçirilmiştir. Aramalar hakim kararıyla yapılmış, tutanaklara CMK m.119 ve 121 uyarınca nezaret eden tanıklar eklenmiştir. Bu yönüyle delillerin hukuka uygun olarak elde edildiği ifade edilebilir.
MASAK Raporları ve Mali Analizler
Manavgat dosyasında, yolsuzluk gelirlerinin aklanmasına ilişkin en kritik bulgular MASAK analiz raporlarıyla elde edilmiştir. Rapora göre:
- N.N.K., S.C.B. ve H.C.G.’nin banka hesaplarına farklı tarihlerde yapılan nakit yatırımların toplamı yaklaşık 12 milyon TL’dir.
- Bu yatırımlar, belediye ihale ve ruhsat işlemleriyle aynı tarihlere denk gelmiştir.
- Ödemelerin bir kısmı, “Günaylar Ltd. Şti.” ve “Kaleiçi Otelcilik A.Ş.” üzerinden faturalandırılmış; bu şirketlerin gerçekte faaliyetsiz olduğu tespit edilmiştir.
- Şüphelilerin bir kısmının yakın akrabalarının hesaplarında da benzer hareketler gözlenmiştir.
Bu tespitler, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanmasına ilişkin objektif kanıt zincirini oluşturabilecek niteliktedir.
Tanık, Müşteki ve Gizli Tanık Beyanları
İddianamede toplam 11 müşteki ve 4 tanık beyanı yer almaktadır. Bunlar arasında bazı beyanlar, olay örgüsünü tamamlayıcı niteliktedir. Örneğin, müşteki Z.S. ifadesinde “ruhsat iptal edilmemesi için 200.000 TL ödeme yaptığını” belirtmiş; İ.M. adlı iş insanı, “ödeme yapılmazsa mühürleme yapılacağı” tehdidi aldığını beyan etmiştir. Ayrıca CMK m.58 uyarınca bir gizli tanığın ifadesine de yer verilmiştir. Bu tanık, örgüt üyeleri arasındaki para paylaşım mekanizmasını ve rüşvet toplama usullerini detaylı biçimde açıklamıştır. Tanık beyanlarının, diğer delillerle (özellikle tape kayıtları ve mali hareketler) uyumlu olması, iddianamenin ikna gücünü artırmıştır.
Dijital Deliller ve Kriminal İncelemeler
Soruşturma sırasında belediyeye ait bilgisayarlardan alınan dijital imajlar, adli bilişim uzmanları tarafından incelenmiştir. Yapılan incelemelerde belediye sunucularında ve özel kalem müdürlüğüne ait bilgisayarlarda çeşitli Excel tabloları, e-posta yazışmaları ve PDF fatura kopyaları tespit edilmiştir. Bu belgeler arasında özellikle:
- “Katkı Payı Listesi (2025-Q1)” adlı Excel dosyasında, ruhsat başvuru sahiplerinin isimlerinin yanında belirli tutarların yer aldığı,
- “İmar Takip Günlüğü.xlsx” dosyasında, ruhsat sürecinde ödemesi yapılmamış dosyaların “beklemede” olarak işaretlendiği,
- “Gizli Notlar.docx” adlı metin dosyasında, “Başkan onayından sonra ödeme alınacak” ve “yeni müşteri listesi B.Ş.’ye iletilecek” gibi ifadelerin bulunduğu,
iddia edilmiştir. Ayrıca e-posta trafiğinde rüşvet fiillerine dolaylı atıf yapan ifadeler (“katkı payı dekontu”, “dosya tamamlanma hediyesi”, “ödeme planı”) yer almıştır. Bu yazışmalar, örgüt üyeleri arasında finansal koordinasyonun dijital ortamda da sürdürüldüğü iddiasını destekler niteliktedir.
Elde edilen dijital veriler, hash değerleri alınarak imajlandıktan sonra, CMK m.134 uyarınca adli emanete teslim edilmiş; bilirkişi raporlarıyla zincirleme bütünlüğü (chain of custody) korunmuştur. Bu yönüyle, dijital delillerin hem teknik hem de hukuki geçerliliği güvence altına alınmıştır.
Delil Bütünlüğü ve Hukuka Uygunluk Değerlendirmesi
Manavgat dosyası, delillerin çok kaynaklı ve birbiriyle doğrulayıcı biçimde elde edildiği ender örneklerden biridir. Ceza muhakemesi hukuku bakımından delillerin geçerliliği, yalnızca içeriklerine değil, elde edilme usulüne de bağlıdır.
Bu dosyada:
- Dinleme ve izleme kararları hâkim onayına dayanmaktadır.
- Arama ve el koyma işlemleri, Cumhuriyet Savcısı’nın nezaretinde yapılmıştır.
- Mali veriler, doğrudan MASAK resmi raporları ile belgelenmiştir.
- Tanık ve müşteki beyanları, teknik kayıtlarla uyum içinde sunulmuştur.
Dolayısıyla, delil yapısının tamamı hukuka uygun elde edilme ilkesi çerçevesinde inşa edilmiştir. Bu durum, mahkemeye sunulan iddianamenin hem delil güvenilirliği hem de kanıt değeri açısından yüksek nitelikte olduğunu göstermektedir.
Delil Değerlendirme Yöntemi: Bütüncül Analitik Yaklaşım
Savcılık, elde edilen verileri klasik doğrusal yöntem yerine çok katmanlı analitik bir sistemle değerlendirmiştir. Bu yöntem üç düzeyden oluşmaktadır:
- Birinci Katman – İletişim Delilleri (CMK 135): Örgüt yapısındaki ilişki ağını, emir–talimat zincirini ve suç iradesini doğrudan kanıtlamaktadır.
- İkinci Katman – Teknik ve Fiziksel Deliller (CMK 140, 116 – 127): Rüşvet teslim anlarını, fiziksel temasları ve para transferlerini doğrulamaktadır.
- Üçüncü Katman – Mali ve Dijital Deliller (MASAK & Kriminal Analizler): Elde edilen suç gelirlerinin akışını, paravan şirketler ve akraba hesapları üzerinden izlemektedir.
Bu bütüncül yapı, suçların yalnızca fail – mağdur ilişkisine indirgenmemesini; aynı zamanda suçun örgütsel ve ekonomik boyutlarıyla ortaya konulmasını sağlamıştır.
Delil Mimarisinin Hukuki Önemi
Manavgat iddianamesinde kullanılan delil stratejisi, Türkiye’de belediye yolsuzluklarının soruşturulmasında bir dönüm noktası niteliğindedir. Bu strateji, üç temel sonuç doğurmuştur:
- Kurumsal suçların görünür kılınması: Teknik ve mali deliller, gizli yürütülen kamu görevi istismarlarını somutlaştırmıştır.
- Delil kaynaklarının entegrasyonu: Ceza muhakemesi ve mali denetim araçları (CMK & MASAK) ilk kez bu ölçekte birlikte kullanılmıştır.
- Yargısal denetime elverişlilik: Tüm tedbirlerin hâkim kararına dayanması, delillerin hukuka uygunluk yönünden tartışmasız hale gelmesini sağlamıştır.
Bu nedenlerle, Manavgat dosyası yalnızca bir “imar yolsuzluğu” davası değil, aynı zamanda delil mimarisi ve ceza muhakemesi pratiği açısından emsal teşkil eden bir yolsuzlukla mücadele modelidir.
Rüşvet ve İrtikap Suçlarının İmar İşlemlerinde Uygulanması
Belediyelerin en hassas idari yetkilerinden biri, imar planı, yapı ruhsatı ve iskan işlemlerini yürütme yetkisidir. Bu yetki, doğası gereği hem kamu gücü kullanımı hem de ekonomik sonuçları nedeniyle rüşvet ve irtikap suçlarına en açık alanlardan birini oluşturur. Manavgat dosyasında, imar yetkisinin, hukuken kamu yararına kullanılmak yerine, bireysel ve örgütsel menfaat sağlama aracı hâline getirildiği görülmektedir. İddianamede yer alan tespitlere göre, ruhsat ve iskan işlemlerinde uygulanan usulsüzlükler belediye içi hiyerarşik bir düzen içinde sistematik biçimde yürütülmüştür. Başvurular, kasıtlı olarak geciktirilmiş; “işlem kolaylığı” ya da “öncelikli değerlendirme” karşılığında maddi menfaat sağlandığı iddia edilmiştir.
Rüşvet Suçunun İmar Süreçlerindeki Görünümü (TCK m.252)
Manavgat Belediyesi’nde rüşvet, bireysel eylemlerden öte, kurumsal bir yapıya bürünmüştür. Rüşvet talepleri rastlantısal değil, belirli bir kural ve oran sistemine göre yürütülmüştür. Örneğin, inşaat ruhsatlarında rüşvet oranı “toplam yatırım bedelinin %2–3’ü” olarak belirlenmiş, işyeri açma ruhsatlarında bu oran “sabit bedel” şeklinde uygulanmıştır. Rüşvetin toplanması, genellikle Özel Kalem Müdürlüğü üzerinden yapılmış; ödemeler, doğrudan nakit teslimi veya paravan şirketler üzerinden “danışmanlık faturası” kesilerek gerçekleştirilmiştir. Böylece hem suça meşru görünüm kazandırılmış, hem de para akışı gizlenmiştir.
İddianameye göre:
- Bir otel işletmesinin kaçak eklentileri hakkında işlem yapılmaması karşılığında,
- İnşaatına başlanacak projelere “ruhsat önceliği” sağlamak amacıyla,
- Gayri resmi eğlence mekânlarının kapatılmaması için aylık düzenli
ödemeler alınmıştır. Bu ödemeler, MASAK kayıtlarında banka hareketleriyle doğrulanmış; müştekilerin beyanlarıyla da örtüşmüştür. Rüşvetin belirli bir orana bağlanması, suçun sistematik niteliğini ve örgütlü planlama boyutunu açıkça göstermektedir.
İcbar Suretiyle İrtikap (TCK m.250)
Rüşvet, karşılıklı rıza içeren bir menfaat temini iken; irtikapta kamu görevlisi, yetkisini kötüye kullanarak muhatabını zor durumda bırakır. Manavgat dosyasında bu fark, birçok olayda açık biçimde gözlemlenmiştir. Belediye görevlileri, iş insanlarını cezai yaptırımla, mühürleme veya ruhsat iptali tehdidiyle baskı altına almıştır. İddianamede yer verilen bazı somut olaylar;
- Olay 2–5: Müşteki S., ruhsatı iptal edilmemesi için toplam 200.000 TL ödeme yapmaya zorlanmıştır.
- Olay 9: Müşteki S., iskan başvurusunun “eksik evrak” bahanesiyle bekletildiğini, kendisine 150.000 TL ödeme yapması hâlinde işlemin hızlandırılacağının söylendiğini ifade etmiştir.
- Olay 33: İ.M., otele ceza kesilmemesi için nakit para talebiyle karşılaştığını, “reddederse işletmesinin kapatılacağı” uyarısını aldığını beyan etmiştir.
Bu fiiller, “rızaya dayalı rüşvet” değil, açıkça tehdit unsuru içeren irtikap suçlarıdır. TCK m.250/1 uyarınca, kamu görevlisi sıfatına sahip kişiler doğrudan fail olarak; belediye dışındaki şahıslar ise yardım eden (m.40/2) sıfatıyla sorumlu tutulmuştur.
İmar Ruhsatı ve Usulsüz Onay Mekanizması
Rüşvet ve irtikap eylemleri, imar ruhsatlarının onay mekanizmasında somutlaşmıştır. İddianamede, “ruhsat dosyalarının bekletilmesi” fiili sıkça geçmektedir. Bu yöntem, rüşvet talebi için baskı unsuru olarak kullanılmıştır. Başvuru sahipleriyle görüşmeler genellikle başkan yardımcıları (S.C.B., M.E.T.) aracılığıyla yapılmış, talep edilen miktarlar özel kalem müdürü B.Ş. tarafından alınmıştır. İnşaatların usulsüzlük içermesine rağmen onaylanması da sık rastlanan bir durumdur. Kaçak eklentiler ve projeye aykırı metrekare artışları, “ek hizmet bedeli” adı altında alınan rüşvetlerle görmezden gelinmiştir. Bu durum, belediye denetim yetkisinin doğrudan gelir kaynağına dönüştürüldüğünü ortaya koymaktadır.
Ruhsatlandırma ve Denetim Süreçlerinin Manipülasyonu
Belediyedeki Denetim Şube Müdürlüğü, örgütün “saha baskı” birimi olarak kullanılmıştır. Bu birim, belirli işletmeler üzerinde denetim baskısı kurarak “mühürleme tehdidi”yle para talep etmiştir. Birçok tanık ifadesinde, denetim ekibinin “üstten gelen talimat”la hareket ettiği, mühürlemelerin seçici biçimde uygulandığı belirtilmiştir. Ayrıca, işyeri açma ruhsatı bekleyen bazı işletmelere “sıra önceliği” verildiği, ancak bu önceliğin belirli bir bedel karşılığında sağlandığı iddia edilmiştir. Bu süreç, kamu hizmetinin tarafsızlığı ilkesinin açık ihlalidir ve kamu idaresi etiği açısından ciddi bir yozlaşma göstergesidir.
Rüşvetin Aklanması ve Paravan Şirketler
Rüşvet gelirlerinin meşrulaştırılması amacıyla ticari şirketler kullanıldığı iddia edilmiştir. “Kaleiçi Otelcilik A.Ş.”, “Günaylar Ltd. Şti.” ve “Martı Sebze Meyve Ltd. Şti.” isimli şirketler, örgüt üyeleri veya yakın akrabaları adına kurulmuştur. Bu şirketler üzerinden:
- Gerçekte yapılmayan hizmetler için danışmanlık ve tedarik faturaları düzenlenmiş,
- Belediye şirketlerine sahte fatura kesilerek kamu kaynakları zimmete geçirilmiş,
- Örgüt üyelerine ait banka hesaplarına meşru ticari gelir görünümünde para aktarımı yapılmıştır.
Bu yapı, TCK m.282 kapsamında aklama suçunun tipik bir örneğini teşkil etmektedir.
İmar Yolsuzluğunun Toplumsal ve Hukuki Etkileri
Manavgat dosyası, belediyelerde imar yetkisinin kötüye kullanılmasının sadece mali değil, toplumsal bir güven erozyonu yarattığını göstermektedir. İmar süreçlerine duyulan güvenin zedelenmesi, yatırımcıların tereddüdüne, rekabetin bozulmasına ve hukuka güven ilkesinin sarsılmasına yol açmıştır. Hukuken ise, kamu görevlisinin tarafsızlık ve dürüstlük yükümlülüğü (Anayasa m.129; 657 s. DMK m.6) açıkça ihlal edilmiştir. Bu nedenle Manavgat olayı, sadece bir ceza dosyası değil, yerel yönetimlerde etik altyapının çöküşünü temsil eden yapısal bir vakadır.
Rüşvet ve irtikap fiillerinin imar süreçlerinde kurumsallaşması, kamu hizmetinin özünü oluşturan “kamu yararı” ilkesini ortadan kaldırmıştır. Belediyelerdeki bu tür örgütlü yolsuzluklar, bireysel cezalandırma ile sınırlı kalmamalı; kurumsal önleyici mekanizmalar, iç denetim sistemleri ve şeffaflık politikalarıyla desteklenmelidir. Manavgat örneği, imar alanındaki idari yetkinin hukuki denetim altında tutulmadığında nasıl bir suç ekonomisine dönüşebileceğini somut biçimde göstermektedir.
Zimmet ve Aklama Suçlarının Belediye Şirketleri Üzerinden İşlenmesi
Manavgat dosyasında yolsuzluk, sadece doğrudan rüşvet eylemleriyle sınırlı kalmamış; belediye kaynaklarının, belediye iştiraki şirketler üzerinden özel çıkar gruplarına aktarılması yoluyla derinleşmiştir. Bu şirketler, görünürde kamu yararına faaliyet yürütmekteyken, fiiliyatta suç gelirlerinin gizlenmesi ve aklanması için kullanılmıştır. Böylece kamu ekonomisinin bir kısmı paravan ticaret ağına dönüşmüştür.
Belediyenin kontrolündeki şirketler, gerçekte herhangi bir mal veya hizmet sunmadan, sahte fatura düzenleme ve zimmet fiilleri için araç olarak kullanılmıştır. Bu yapı, Türk Ceza Kanunu’nun 247. maddesi anlamında zimmet, 282. maddesi anlamında ise aklama suçunun tipik bir örneğini oluşturmuştur.
Kaleiçi Otelcilik A.Ş.: Suç Gelirlerinin Aklanmasında Merkez Yapı
MASAK raporlarına göre, örgüt üyeleri N.N.K., H.C.G., D.D., M.E.T. ve M.K. tarafından paravan olarak kullanılan Kaleiçi Otelcilik İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., suç gelirlerinin finansal sisteme entegre edilmesinde merkez rol oynamıştır. Raporda;
- Şirketin banka hesaplarına sürekli nakit yatırımlar yapıldığı,
- Bu yatırımların müştekilerden alınan rüşvet tutarlarıyla aynı tarihlere denk geldiği,
- Nakit formdaki suç gelirinin ticari bir işletmenin hesapları üzerinden yasal defterlere kaydedilerek meşru görünüm kazandığı,
belirtilmiştir. Örneğin; bir iş insanından elden alınan 250.000 Euro, aynı gün Kaleiçi Otelcilik hesabına 249.960 Euro olarak yatırılmış; başka bir olayda, 25 milyon TL karşılığı alınan döviz ödemesinin ertesi gün şirket hesabına 500.000 Dolar olarak yatırıldığı tespit edilmiştir. Bu sistematik nakit akışları, suç gelirinin doğrudan şirkete aktarılıp bilanço yoluyla aklanmasını göstermektedir.
Günaylar Ltd. Şti. ve Diğer Paravan Şirketler
Aklama faaliyetlerinde ikinci bir hat, Günaylar Sebze ve Meyve Taşımacılık Ltd. Şti. üzerinden yürütülmüştür. MASAK raporunda, bu şirket adına düzenlenen çok sayıda sahte fatura bulunduğu; belediye spor kulübü ve belediye iştiraklerinden gelen paraların kısa süre içinde nakit olarak çekildiği belirtilmiştir. Bu yöntemle:
- Sahte faturalar kesilmiş,
- Bedel ödemesi alındıktan sonra paralar birkaç saat içinde nakit çekilmiş,
- Hesap hareketleri zincirleme biçimde izini kaybettirme amacı taşımıştır
Benzer biçimde, M2 Organizasyon Ltd. Şti. adlı bir diğer paravan şirket üzerinden, belediyenin Kanal V adlı televizyon borçlarına ilişkin 6.600.000 TL tutarında hayali fatura düzenlendiği; bu bedelin, usulsüz muhasebe kayıtlarıyla suç gelirine meşru görünüm kazandırdığı iddia edilmiştir.
Manavgat vakası, belediyelerde şirketleşmenin nasıl suç ekonomisine zemin hazırlayabileceğini açık biçimde göstermektedir. Kurulan veya devralınan şirketler, kamu denetiminden uzak ve finansal şeffaflıktan yoksun bir yapıya sahip olduklarında, kolaylıkla yolsuzluk zincirinin halkasına dönüşebilmektedir. Belediye başkanı ve yakın çevresi tarafından kontrol edilen bu şirketler, sadece suç gelirlerinin aktarımında değil, aynı zamanda suç örgütünün meşruiyet zırhı olarak da işlev görebilmektedir. Bu nedenle, belediye iştirakleri üzerindeki denetim yetkisinin güçlendirilmesi, bağımsız denetim raporlarının kamuoyuna açıklanması ve gelir – gider işlemlerinin dijital ortamda izlenebilir hâle getirilmesi, benzer vakaların önlenmesi açısından zorunludur.
Suç Örgütü Yapısı ve Liderlik Dinamikleri
Manavgat Belediyesi’nde oluşturulan suç örgütü, kamu yönetiminde görülen klasik hiyerarşik yapının suç ekonomisine uyarlanmış biçimini temsil etmektedir. Resmî idari yapılanma ile örgütsel yapı büyük ölçüde çakışmış; yasal yetkiler, emir–talimat ilişkileri ve kurumsal ast–üst zinciri, çıkar sağlamak amacıyla suça hizmet eden araçlara dönüşmüştür. Örgüt yapısı, yalnızca belediye personeliyle sınırlı kalmamış, belediye dışındaki özel kişiler de bu hiyerarşi içerisine entegre edilmiştir. Böylece, belediye sınırlarını aşan bir çıkar ağı oluşmuştur.
İddianamede örgüt lideri olarak tanımlanan N.N.K., tüm kararların nihai onay merciidir. Rüşvetin toplanması, zimmet fiillerinin gizlenmesi ve belediye şirketlerinin aklama aracı olarak kullanılması süreçlerinin tamamı onun bilgisi ve talimatı dâhilinde yürütülmüştür. N.N.K., örgüt üyeleri üzerinde hem idari hem kişisel nüfuz kullanmıştır. Tapelerde sıkça geçen “Başkan böyle istiyor”, “Başkanın olurunu almadan işlem yapmayın” ifadeleri, liderin karar süreçlerine tam hâkimiyetini göstermektedir. Bu konumuyla N.N.K., örgüt içinde nihai karar verici, yönlendirici ve paylaştırıcı otorite rolünü üstlenmiştir.
H.C.G., belediye başkanının yeğeni olması nedeniyle örgüt içinde özel bir statüye sahip olmuştur.
Resmî görevi olmamasına rağmen, örgüt liderinin talimatlarını doğrudan uygulayan kişi konumundadır. İddianamede, “Manavgat Belediyesi’nde görevli tüm personelden daha üstün bir otoriteyle hareket ettiği” ve rüşvet toplanmasında “nihai muhatap” olarak görüldüğü belirtilmiştir. Başvuru sahipleriyle yüz yüze görüşmeler yaptığı, rüşvet miktarını belirleme ve ödemelerin akışını koordine ettiği iddia edilmiştir. Bu konum, akrabalık bağının örgütsel yetkiye dönüştüğü tipik bir nepotizm örneği niteliğindedir.
Belediye başkan yardımcısı S.C.B., imar ve yapı kontrol süreçlerinin idari koordinasyonundan sorumludur. Kendisi, örgüt liderinin talimatlarını birimlere ileten, dosyaların işlem sırasını belirleyen ve “öncelikli işlem” kararlarını veren yönetici olarak tanımlanmıştır. Bu pozisyon, rüşvet taleplerinin kurumsal karar görünümüne bürünmesini sağlamıştır.
M.E.T., örgüt içinde denetim ve icbar faaliyetlerini yöneten kişi olarak nitelendirilebilir. İnşaat sahalarını denetleme, mühürleme tehdidiyle işletmecilerden para talep etme gibi eylemleri koordine ettiği iddia edilmiştir. İddianamede, M.E.T.’nin “saha baskısı yaratarak örgütün mali kapasitesini artırdığı” ve doğrudan N.N.K. ile temas hâlinde olduğu belirtilmiştir.
S.C.B., belediyede resmî görevli bir yönetici olarak örgüt lideriyle diğer üyeler arasındaki emir–talimat köprüsü görevini üstlenen kişi olarak nitelendirilebilir. İmar, iskan ve işyeri açma ruhsatı süreçlerinde başvuru sahiplerini H.C.G. veya S.C.B.’ye yönlendirmiş; işlemlerin bekletilmesi ya da hızlandırılması konusunda talimat verdiği iddia edilmiştir. Bu yönüyle S.C.B., örgüt içinde bürokratik bağlantı noktası işlevi görmüştür.
Örgüt üyeleri arasında belediye personeli, taşeron çalışanlar ve dışarıdan destek sağlayan özel kişiler yer almaktadır. Bu kişiler, rüşvet toplama, sahte belge düzenleme, para aktarımı ve usulsüz dosya işlemleri gibi görevleri üstlendikleri iddia edilmiştir. Örneğin: İ.G. ve D.D., rüşvet görüşmelerine katılmış; bazı işletmelerin denetim süreçlerini manipüle etmiştir. M.K., aklama faaliyetlerinde yardımcı olmuş; fatura düzenleme zincirinin bir parçası olmuştur. Böylesi bir yapı, örgütün çok katmanlı ve çok aktörlü bir sistem olduğunu gösterir niteliktedir.
Örgütte karar alma süreçleri tek merkezden yönetilmiştir. Kararlar genellikle lider N.N.K.’dan çıkmış, S.C.B. veya B.Ş. aracılığıyla alt kademelere iletilmiştir. Örgüt üyeleri, talimatları “başkan onayı” olmadan uygulamaktan kaçınmışlardır. Bu durum, suç örgütünün merkeziyetçi ve disiplinli bir yapı gösterdiğini ortaya koymaktadır. Karar zincirinde yazılı evrak yerine çoğunlukla şifreli konuşmalar, telefon görüşmeleri ve aracı mesajlar kullanılmıştır. Bu iletişim biçimi, suç iradesinin gizliliğini koruma amacı taşımaktadır.
Örgüt yapısı, hem iç hem dış denetime karşı dayanıklı bir biçimde tasarlanmıştır. Rüşvet görüşmeleri çoğunlukla özel mekânlarda veya aracı şahıslar üzerinden yürütülmüştür. Kamera kayıtları düzenli olarak silinmiş veya hard diskler değiştirilmiştir. Dosya hareketleri ve evrak akışı dijital sistemlerde iz bırakmayacak şekilde yönlendirilmiştir. Bu yöntemler, örgütün sadece maddi kazanç değil, kurumsal gizlilik kültürü oluşturduğunu göstermektedir.
Manavgat örgüt yapılanması, Türkiye’de belediye ölçeğinde ortaya çıkarılan en sistematik suç örgütlerinden biridir. Bu yapıda akrabalık, idari yetki ve siyasi otorite unsurları iç içe geçmiştir.
Sonuçta ortaya çıkan sistem, Weberyen anlamda “rasyonel bürokrasi” yerine, kişisel sadakat ve çıkar bağına dayalı patrimonyal bir düzen oluşturmuştur. Bu örgüt modelinin tehlikesi, yalnızca suçun ekonomik boyutunda değil, kamu yönetimi etiğinin çöküşünde yatmaktadır. Hukuken ise, TCK m.220 kapsamında örgüt tanımının tüm unsurlarını karşılamaktadır: süreklilik, hiyerarşi, gizlilik, işbölümü ve suç kastı birliği.
Manavgat dosyasında ortaya çıkan örgüt modeli, belediyelerde yetki yoğunlaşmasının ve denetimsizliğin nasıl çıkar amaçlı örgüt yapılanmasına dönüşebileceğini göstermektedir. Bu nedenle, yerel yönetimlerde kurumsal şeffaflık, iç denetim ve hesap verebilirlik mekanizmalarının güçlendirilmesi, benzer vakaların önlenmesi bakımından zorunludur.
Kamu Zararının Boyutu
Kamu zararının tespiti, yolsuzluk ve zimmet suçlarının sadece cezai yönüyle değil, ekonomik ve idari etkileri açısından da önem taşır. Türk Ceza Kanunu’nun 247. maddesinde düzenlenen zimmet suçu, kamu görevlisinin kendisine tevdi edilen mal veya parayı kendisinin ya da başkasının menfaatine kullanmasını yasaklar. Bu suçun sonucu, doğrudan kamuya ait ekonomik değerlerin kaybıdır. Manavgat dosyasında kamu zararı, hem doğrudan zimmet yoluyla, hem de dolaylı rüşvet ve aklama faaliyetleriyle oluşmuştur. Belediye kasasından haksız biçimde çıkan paralar, ihale ve ruhsat işlemlerinden elde edilen yasa dışı gelirlerle birleşince, dosya kapsamındaki mali tablo Türkiye ölçeğinde belediye yolsuzlukları arasında istisnai bir büyüklüğe ulaşmıştır.
İddianamede, Manavgat Belediyesi ve bağlı iştiraklerinde yapılan incelemeler sonucunda ortaya çıkan kamu zararının toplam değeri yaklaşık 91 milyon TL olarak belirlenmiştir. Buna ek olarak, 1.679.200 Euro, 514.800 ABD Doları, 3 kilogram külçe altın, 19 araç ve bir taşınmaz suçtan elde edilen gelir kapsamında değerlendirilmiştir. Kamu zararının boyutu üç temel kalem altında toplanabilir:
- Doğrudan zimmetle elde edilen değerler: Belediye kasasından ya da iştirak şirketlerinden doğrudan çıkarılan nakit paralar. (Örnek: Kaleiçi Otelcilik A.Ş. üzerinden kesilen sahte faturalarla yapılan 4.800.000 TL tutarındaki ödemeler.)
- Dolaylı kazançlar: Rüşvet ve irtikap fiilleriyle elde edilen, ancak belediye kayıtlarında yer almayan gelirler. (Örnek: İnşaat ruhsatı onayları karşılığında alınan 250.000–500.000 TL arası ödemeler.)
- Aklanmış suç gelirleri: Paravan şirketler ve kişisel hesaplar aracılığıyla ticari faaliyet gibi gösterilerek sisteme sokulan paralar. (Örnek: Günaylar Ltd. ve Martı Sebze Meyve Ltd. Şti. hesaplarına yapılan sistematik transferler.)
Bu rakamların toplamı, yalnızca maddi kaybı değil, kamu yönetiminde güven erozyonunun ekonomik bedelini de göstermektedir.
Müsadere Kurumu: Hukuki Dayanak ve Uygulama Alanı
Müsadere, suçla elde edilen kazancın devlete geçirilmesini sağlayan bir güvenlik tedbiridir.
Türk Ceza Kanunu’nun 54. ve 55. maddeleri, bu tedbiri “suçtan kaynaklanan eşya ve kazançların” geri alınması için öngörür. Manavgat iddianamesinde, hem eşya müsaderesi (m.54) hem de kazanç müsaderesi (m.55) tedbirlerinin uygulanması talep edilmiştir. Bu kapsamda müsadere talep edilen başlıca mallar şunlardır:
- N.N.K. adına kayıtlı taşınmaz (Antalya/Side, 750 ada 3 parsel),
- H.C.G. adına alınan 07 BLM 07 ve 07 BOB 886 plakalı araçlar,
- S.C.B.’nin eşi adına kayıtlı taşınmaz (427 ada 7 parsel),
- M.E.T.’ye ait 07 LHR 01 plakalı araç,
- D.D.’nin ortağı olduğu Capital Hafriyat Ltd. şirketi adına tescilli araçlar,
- Kaleiçi Otelcilik A.Ş. ve Günaylar Ltd. Şti.’ye ait banka hesapları ve taşınmazlar.
Bu müsadere listesi, örgütün malvarlığı üzerinden kurumsal suç ekonomisinin deşifre edildiğini göstermektedir.
Ceza hukukunda tüzel kişilerin doğrudan cezai sorumluluğu bulunmamakla birlikte, suçun işlenmesine özgülenen tüzel kişiliklerin mallarına el konulabilir. TCK m.60 kapsamında, Manavgat dosyasında Kaleiçi Otelcilik A.Ş., Günaylar Ltd. Şti. ve Kaleiçi Otelcilik İnşaat Sanayi Ticaret A.Ş. hakkında bu hüküm işletilmiştir. Bu uygulama, Türkiye’de ilk defa belediye iştiraklerine yönelik kapsamlı bir kurumsal müsadere talebi örneği sunmaktadır. Ceza yargılamasında şirketlerin malvarlıklarına el konulması, hem suç gelirlerinin geri kazanımı hem de caydırıcılık açısından önemli bir yeniliktir.
Suç gelirinin aklanması, çoğu zaman müsadere işlemlerinin en zor aşamasını oluşturur. Zira suçtan elde edilen paralar farklı hesaplar, döviz dönüşümleri veya taşınmaz alımları yoluyla meşru malvarlığına dönüştürülmektedir. Manavgat dosyasında MASAK raporları, bu dönüşüm zincirini ayrıntılı biçimde ortaya koymuştur. Örneğin, H.C.G. adına kayıtlı araçlar ile N.N.K.’nın satın aldığı taşınmazın finansmanı, örgüt içindeki “havuz sisteminden” gelen nakitlerle sağlanmıştır. Bu nedenle, mahkemece hem doğrudan suç gelirlerinin hem de bunların yerini alan eşdeğer değerlerin müsaderesi talep edilmiştir. Bu uygulama, “eşdeğer müsadere” (value-based confiscation) ilkesine uygun olup, Avrupa Konseyi’nin 2005 tarihli Varşova Sözleşmesi’nde öngörülen uluslararası standartlarla da uyumludur.
Kamu Zararının Telafisi ve Hukuki Sonuçlar
Kamu zararının giderilmesi, yalnızca ceza yargılamasının değil, aynı zamanda idari ve mali sorumluluğun da konusudur. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu m.71’e göre, kamu görevlileri neden oldukları zararlardan şahsen sorumludur. Dolayısıyla, cezai süreç tamamlandıktan sonra Sayıştay denetimi veya tazmin davalarıyla kamu zararının tahsili mümkün olacaktır. Ancak Manavgat örneğinde olduğu gibi, suç gelirlerinin büyük kısmı aklama mekanizmalarıyla gizlendiğinde, zararın tahsili oldukça güçleşmektedir. Bu nedenle, mali istihbarat ve müsadere süreçlerinin eş zamanlı yürütülmesi, hem etkin soruşturma hem de kamu zararının telafisi açısından önemlidir.
Ekonomik Boyutun Yönetsel Sonuçları
Manavgat davası, sadece ceza hukuku açısından değil, kamu mali yönetimi etiği açısından da ders niteliğindedir. Kamu kaynaklarının zimmete geçirilmesi, belediye bütçesinin borç yükünü artırmış; kamu hizmetlerinin finansmanını zayıflatmıştır. İhale, imar ve ruhsat gelirlerinin bir kısmının örgüt eliyle özel menfaate yöneltilmesi, kamu yararına dayalı mali planlamayı tahrip etmiştir. Sonuç olarak, kamu zararının telafisi yalnızca cezai tedbirlerle değil, kurumsal yeniden yapılanma, iç denetim reformu ve etik yönetim ilkeleriyle mümkündür.
Bireysel Sorumluluğun Örgütsel Çerçevede Belirlenmesi
Manavgat dosyasında her bir sanığın eylemleri, örgüt içindeki konumuna ve katkı düzeyine göre farklı suç tipleri kapsamında değerlendirilmiştir. Bu yönüyle dava, TCK m.220’deki “örgüt kurma ve yönetme” suçuyla diğer özgü suçların (rüşvet, irtikap, zimmet, aklama) bileşik biçimde uygulanmasına örnek teşkil etmektedir. İddianame, failin yalnızca bireysel fiilini değil, örgütsel iradeye katkısını da dikkate alan hiyerarşik sorumluluk modeli benimsemiştir. Manavgat davası, belediye başkanının kişisel yolsuzluğundan öte, kurumsal yapı içinde örgütlü biçimde işlenen bir çıkar amaçlı suç sistemi ortaya koymaktadır. Bu yönüyle, “kişisel hatadan doğan sorumluluk” kavramı yetersiz kalmakta; “örgütsel sorumluluk” kavramı daha açıklayıcı hale gelmektedir.
TCK m.220’nin öngördüğü “örgüt kurma” suçunun belediye bağlamında uygulanması, yerel yönetimlerin ceza hukuku denetimi açısından önemli bir içtihat potansiyeli taşımaktadır. Bu dava, kamu gücünün suça alet edilmesi halinde, liderlik pozisyonunun ceza sorumluluğunu artırıcı bir unsur olarak değerlendirilmesinin yerinde olduğunu gösterebilecek niteliktedir.
Manavgat Belediyesi örneği, kamu görevlilerinin bireysel fiillerinin ötesine geçen örgütsel suç sorumluluğu paradigmasını ortaya koymuştur. Belediye başkanı ve yakın çevresinin cezai sorumluluğu, yalnızca TCK hükümleriyle değil, kamu yönetimi etiği ve demokratik hesap verebilirlik ilkeleri ile de değerlendirilmelidir. Bu anlamda dava, Türkiye’de yerel yönetimlerde ceza sorumluluğunun sınırlarının yeniden çizilmesine katkı sağlayabilecek niteliktedir.
Sonuç ve Değerlendirme: Belediyelerde İmar Yolsuzluğunu Önleme
Manavgat dosyası, Türkiye’de belediye ölçeğinde yürütülen en kapsamlı imar yolsuzluğu soruşturmalarından biridir. İddianame, yalnızca bireysel çıkar ilişkilerini değil, kamu gücünün kurumsal düzeyde suça tahvil edildiği örgütlü bir yolsuzluk sistemini ortaya koymuştur. Özellikle imar, iskan ve ruhsat süreçlerinin ekonomik değere dönüşmesi, bu alanların suistimal riski yüksek kamu işlemleri olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu dosyada görüldüğü üzere, rüşvet, zimmet ve aklama suçları birbirini tamamlayan üçlü bir yapı içinde gerçekleşmiştir:
(1) Rüşvet aracılığıyla gelir elde edilmiş,
(2) Zimmet yoluyla kamu kaynakları yönlendirilmiş,
(3) Aklama mekanizmalarıyla suç gelirine yasal görünüm kazandırılmıştır.
Bu nedenle Manavgat örneği, yalnızca yerel bir dava değil, Türkiye’nin belediye yönetim sistemindeki yapısal kırılganlıkların bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Manavgat Belediyesi’nde yolsuzlukların bu ölçüde yaygınlaşmasının temel nedenleri şunlardır:
- Yetki yoğunlaşması: Belediye başkanının onay olmadan hiçbir imar işlemi yapılamaması, karar mekanizmasını kişiselleştirmiştir.
- İç denetim yetersizliği: Belediye müfettişleri ve teftiş kurullarının etkisizliği, uzun süreli suistimalleri görünmez kılmıştır.
- Şirketleşme yoluyla aklama: Kaleiçi Otelcilik A.Ş. ve Günaylar Ltd. Şti. gibi şirketler, suç gelirlerinin finansal sisteme entegrasyonu için kullanılmıştır.
- Akrabalık ve siyasi koruma: Aile bağları ve siyasi ilişkiler, idari ve cezai denetim mekanizmalarını zayıflatmıştır.
Bu zafiyetler, belediyelerde şeffaflık ve hesap verebilirlik eksikliğinin yolsuzluğa zemin hazırladığını göstermektedir.
Bu tür vakaların önüne geçebilmek için;
- Belediyelerdeki imar ve ruhsat işlemleri için zorunlu elektronik kayıt sistemi (e-ruhsat) oluşturulmalı; tüm izin süreçleri kamuya açık hale getirilmelidir.
- İç denetim birimleri, belediye başkanından bağımsız ve doğrudan İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir raporlama mekanizmasına entegre edilmelidir.
- Belediye şirketleri, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK) denetimine tabi olmalıdır.
- Belediye personeli için zorunlu etik farkındalık programları düzenlenmeli; rüşvet ve çıkar çatışması riskleri eğitimle azaltılmalıdır.
- Kamu görevlilerinin mal varlığı beyanı yalnızca beş yılda bir değil, her yıl güncellenmeli ve E-Devlet üzerinden kamuya açık hale getirilmelidir.
- TCK m.247–252 arasındaki kamu görevlisi suçlarına ilişkin cezalar, özellikle yerel yönetimlerde işlenen fiiller açısından ağırlaştırılmalıdır.
- TCK m.282 (aklama suçu) kapsamında tüzel kişilerin sorumluluğuna ilişkin uygulama netleştirilerek, belediye iştiraklerinin aklama aracı olarak kullanılmasının önüne geçilmelidir.
- CMK m.135 ve 140 kapsamındaki dinleme ve izleme tedbirlerinin, yerel yolsuzluk soruşturmalarında uygulanabilirliği genişletilmelidir.
Manavgat vakası, suç gelirlerinin finansal sisteme entegre edilmesi konusunda uluslararası standartlara uygun adımların zorunlu olduğunu göstermiştir. MASAK ve Cumhuriyet Savcılığı arasındaki veri paylaşımı güçlendirilmeli, eşdeğer müsadere (value-based confiscation) uygulaması yaygınlaştırılmalıdır. Böylece suç gelirlerinin yalnızca fiziki malvarlığıyla değil, eşdeğer parasal karşılıklarıyla da geri kazanımı sağlanabilir.
Manavgat olayı, yolsuzlukla mücadelenin yalnızca hukuki değil, kültürel bir mesele olduğunu da göstermektedir. Belediyelerde “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı, şeffaf yönetim kültürüyle yer değiştirmelidir. Basın, sivil toplum kuruluşları ve akademi, yerel yönetimlerdeki denetim süreçlerinin dördüncü kuvvet işlevini üstlenmelidir. Siyasi partiler, aday belirleme süreçlerinde etik denetimi önceliklendirmeli; belediye başkan adayları için şeffaf mal varlığı bildirimi zorunluluğu getirilmelidir.
Manavgat vakası, bireysel suçtan çok kurumsal yozlaşmanın yargısal yüzleşmesi olarak tarihe geçmiştir. Bu dava, yalnızca bir belediye yolsuzluğunu değil, Türkiye’de yerel yönetimlerin hesap verebilirlik kapasitesinin sınırlarını da göstermektedir. Etkin denetim, dijitalleşme, etik yönetim ve bağımsız soruşturma mekanizmaları olmadan, benzer vakaların önüne geçmek mümkün değildir.
Dolayısıyla, Manavgat örneği Türkiye için hem bir uyarı hem de bir reform çağrısıdır: “Kamu gücü emanettir; emanete ihanet edenin değil, emaneti koruyan sistemin güçlü olması gerekir”.
© 2025 Prof. Dr. Vahit Bıçak / Bıçak Hukuk Bürosu – Tüm hakları saklıdır. Bu makale, sayın Prof. Dr. Vahit Bıçak tarafından www.bicakhukuk.com sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.
Referans: Bıçak, Vahit (2025) “Belediyelerde İmar Yolsuzluğu: Manavgat Örneği”, Bıçak Hukuk Bürosu Blogu, https://www.bicakhukuk.com/belediyelerde-imar-yolsuzlugu-manavgat-ornegi/, s. ., Erişim Tarihi: …,
 English
English Türkçe
Türkçe Français
Français Deutsch
Deutsch 
 

Comments
No comments yet.